Share This Article
PROF.DR.HÜSEYİN BAĞCI
DPE BAŞKANI
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞININ BİRİNCİ YILI VE TÜRKİYE’NİN POLİTİKASI
Avrupa kıtasında iki Dünya Savaşı sonrası bir daha savaş olmaz diyen ve bu duygular ile büyüyen iki neslin yaşadığı Avrupa , Rusya-Ukrayna savaşı birinci yılını doldururken, bir yandan şaşkınlık yaşarken, diğer yandan savaşların dünya tarihinde coğrafya farkı gözetmeksizin değişik nedenler ile her zaman ortaya çıkabileceği gerçeğini gösterdi. Bıu nedenle bu konu ile ilgili tüm teorilerin yeniden tartışıldığı bir dönem başlamıştır. Rusya-Ukrayna savaşı Avrupayı tamamen kapsayan bir savaş değilde,
sınırlı bir coğrafi alanda yaşanmış olmakla beraber, asıl savaş siyasal, sosyal, askeri, teknolojik ve diplomatik alanda küresel bir nitelik taşımaktadır.
Geride kalan bir yıl içinde Rusya’nın tarafsız bir ülkeye yaptığı askeri saldırının başta Bağlantısızlar Hareketinin üyeleri olan tarafsız ülkeleri büyük bir korku ve endişeye sevketmiştir. Nitekim Rusya’nın tarafsız bir ülkeye yaptığı bu saldırısının bir ‘’uluslararası norm’’ haline gelmemesi için, Batı ülkelerinin ve NATO’nun Ukrayna’ya yardıma gelmeleri tarihsel bir önem taşımaktadır. Çünkü Rusya’ya komşu iki Kuzey Ülkesinin, Finlandiya İsveç’in bir an evvel NATO üye olmak için 16 Mayıs 2022 de Berlin’de yaptıkları başvuru bir ‘’tesadüf değil’’, jeopolitik ve askeri endişelerin bir sonucudur. Rusya’nın ‘’Yüksek Stratejisinin’’ (Grand Strategy) belkide en büyük yanılgısı, Ukrayna’nın bu kadar süre dayanabileceğini tahmin etmemesinde yatmaktadır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Salı günü yaptığı ve Batılı ülkelere yönelik ‘’topyekün rest ‘’ olarak tanımlanan konuşması da , 2000 yılında yaptığı ve 20 .yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi olarak nitelediği ‘’Sovyetler Birliği’nin dağılmasını’’ gösterdiği konuşması kadar önemli bir konuşma olarak tarihe geçmiştir.
ABD Devlet Başkanı Joe Biden’in Kiev’e yaptığı ve Rusya’nın Ukrayna’yı hiç bir zaman ‘’yenemeyeceği’’ yönündeki Putin’den bir gün sonra Kiev’de yaptığı konuşma Rusya’ya gösterdiği ‘’siyasi ve diplomatik restleşme ‘’ olarak gündeme gelmiştir. John F. Kennedy’nin Berlin’de Soğuk Savaş dönemine damgasını vuran ‘’Ich bin ein Berliner’’ (Ben Berlinliyim) şeklindeki açıklamasından daha farklı bir anlam taşımaktadır. Bu çatışma ideolojik bir çatışma değil, jeopolitik çıkarların ön plana çıktığı pragmatik bir çatışmadır.
Ukrayna Devletinin ve halkının çok büyük bedel ödemesine rağmen, Rusya’nın Ukrayna’yı ele geçirememiş ve yönetimi değiştirememiş olması, Rusya’nın ‘’zayıflığından çok’’, Batının verdiği silahların ve siyasal desteğin, Ukrayna’nın dayanma gücünü arttırmasından dolayıdır. Aynı şekilde Ukrayna halkının özgürlük mücadelesinin diğer eski Sovyetler Birliği yönetiminde olan Orta Avrupa ve Balkan ülkelerinin şimdi Batı ile hem NATO hem de AB içinde (üye ve üyelik adaylığı ) tek bir blok halinde siyasi birlik göstermeleri Rusya ve Avrupa tarihinde yeni bir dönemin başlangıcının işaretidir. Özellikle Almanya’nın ‘’Zeitenwende’’ olarak tanımlanan yeni politikasının Avrupa’da yeni siyasi ve askeri mimarinin ortaya çıktığını gösteriyor. Avrupa Rusya ile ‘’ köprüleri atmış’’ görünmektedir. Bu yıl yapılan Münih Güvenlik Konferansına Rusya’nın ilk defa davet edilmemesi ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin konuşmasına yer verilmesi bunun kanıtıdır.
Rusya ile Ukrayna arasında barış müzakerelerinin başlamasının beklenmediği bir siyasi ve diplomatik ortam söz konusudur. Rusya’nın işgal ettiği Ukrayna topraklarından geri çekilme niyeti olmadığı aşikardır. Henry Kissinger’in bu yöndeki önerileri ise savaşan taraflar açısından kabul görmemiştir. Rusya’nın olası bir ‘’nükleer silah kullanma kartı’’ ise büyük endişe yaratmaktadır. Putin bu kartı kullanır mı sorusuna ise uzmanlar arasında bile kimse cevap bulamamaktadır. Bize görede bu en son kullanılacak bir karttır ve bu aşamada bir ‘’blöf’’ niteliği taşımaktadır. Çünkü nükleer silah kullanmak demek, Rusya’nın da yok olması demektir. Nükleer yarış ve korkusu (dehşet yılgısı) Soğuk Savaş döneminin en önemli özelliği idi ve ‘’Barış’’ nükleer silahların varlığı ile iki taraf arasında sürdürülebilmişti.
Nükleer silahların kontrolü çok önemli bir faktördü ve şimdi de önemli. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Ukrayna ve Kazakistan’ın topraklarındaki nükleer silahlardan vazgeçmelerinin bugün için nasıl bir sonuç ve endişe yarattığı görülmektedir. Vladimir Putin’in Rusya’ya jepolitik anlamda güçlendirme ve bunu yaparken tarihsel olarak Korkunç İvan’ı, Büyük Pedro’yu ve Büyük Katerina’yı örnek aldığı görülmektedir. Bu konudaki son dönemlerde yayınlanan literatürde çok sayıda kitapta bunları görmek mümkündür.
2023 yılının barış müzakerelerinin başlayacağı yıl olup olmaması bir yana 24 Şubat 2022 de başlayan Rusya- Ukrayna savaşının bir an önce bitmesi için Türkiye’nin arabulucu olarak İstanbul ve Antalya’da tarafları bir araya getirmesi istenilen sonucu vermemekle birlikte, her iki ülkenin komşusu ve tarihsel bir sorumluluk olarak yerinde bir siyasi ve diplomatik girişimde bulunmuştur. Ama asıl dünyada büyük olumlu etkileri olan ‘’tahıl anlaşması’’ bir yandan Boğazların Montrö antlaşması ile Türkiye’nin kontrolüne geçmesinin ne kadar önemli olduğunu ,diğer yandan dünyada açlık tehlikesinin önüne geçilmiş olmasının yarattığı iyimser havanın Türkiye’nin bölgesel ve küresel anlamda öneminin yeniden tasdik edilmesi anlamını taşımaktadır.
Bugün için gelinen noktada ise Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya adaylıklarının Türkiye’nin tavrına bağlı olması ise ayrı bir özel durumdur. Macaristan Meclisinin Mart ayında bu iki ülkenin üyeliklerine onay vermesi beklenmektedir. Türkiye ile İsveç arasındaki başta PKK/YPG konusu olmak üzere Türkiye’nin beklentilerini yerine getirmediği görüşü ise Türkiye’nin resmi tutumu olarak devam etmektedir. Karşılıklı ziyaretlerin ve görüşmelerin fayda sağlamadığı bir ‘’siyasal sonuçları olmayan diyalog görüşmelerinin’’ bir noktada Türkiye’deki genel seçimler nedeni ile ‘’uyutulmuş’’ olduğu görülmektedir. Finlandiya ve İsveç’in birlikte üye olmaları bir paket olarak sunulmuştur ve NATO’nun stratejisinin bir parçası olmuştur. Türkiye’nin ‘’prensipte karşı olmadığı ama özellikle İsveç’in beklentileri yerine getiremediği’’ tezi devam edecek gibidir. İsveç’te yapılan terör ile mücadeledeki anayasal değişikliklerin ,son yaşanan olaylar sonrasında yeterli olmadığı görüşü de İsveç-Türkiye ilişkilerini gerginleşmektedir. Kısa sürede bir çözümde görünmemektedir. Genel seçimler sonrasında ortaya çıkacak olan duruma göre, bu iki ülkenin üyelikleri en erken sonbaharda olacak gibi görünmektedir.
Türkiye’nin Rusya ile Ukrayna arasında bir denge politikası devam etmektedir. Her iki tarafta Türkiye’nin aynı anda ‘’iki sandalyede oturamayacağını’’ bilmektedirler ama Türkiye’nin iki sandalyede oturmaya çalışmasında da’’ bir sorun görmemektedirler. Ancak bu yıl içinde Türkiye’ye çok fazla bu konuda ihtiyaç duymayacakları bir süreç olacak gibi. Çünkü savaş Rusya ile ABD arasındaki bir çekişmeye dönüştü ve son bir haftada yapılan açıklamalar bu savaşın uzun süreğine işaret etmektedir.
Rusya-Ukrayna savaşının birinci yılının sonunda 7 milyon Ukraynalı mülteci, her iki taraftan binlerce ölü, toplumsal korku ve endişelerin yanı sıra Batı ile Rusya arasındaki ‘’zihinsel ,kültürel,ekonomik, sanatsal, teknolojik ve psikolojik Soğuk Savaş ve ayrışma’’ kalıcı sorunlar ve buhranları içinde taşımaktadır. Bu savaş aslında Avrupa tarihinde bir ilk de değildir. Fakat bu bir yılın getirdiği yıkıntılar ve psikolojik sorunlar Avrupa’daki yeni nesil için en büyük meydan okuma olacaktır.
Erich Maria Remarqua ‘’Batı Cephesinde yeni bir şey yok’’ isimli kült romanında Birinci Dünya Savaşındaki yaşananları anlatır. Bugün yaşananlarının romanlarını yazacak olanlarda herhalde aynı başlığı kullanmayacaklardır. Çünkü bugün bir fark vardır.O da ‘’özgürlük ile korku’’ arasındaki farktır. Alman DİE ZEİT gazetesinin yazarı Michael Thumann’ın bir hafta içinde çok satanlar listesinde yer alan ve Putin Rusya’sını anlatan REVANCHE isimli kitabı bu konudaki ilk örnek olanlardandır. Batı ve Rusya cephesinde ‘’yeni bir şeyler ‘’ vardır ve entelektüel fay hatları kırılmaktadır. Savaşın en büyük etkisi de bu olacak gibidir.