Share This Article
Bir Politika Tavsiyesi
Huseyin Oylupinar (PhD)
Akademik Danışman,
Dış Politika Enstitüsü Doğu Avrupa Çalışmaları
Ukrayna’da Rusya ve ABD karşıtlığının tarihsel bir zirveye ulaştığı bir dönemde iken Rusya’nın Ukrayna’yı işgale kalkışması durumunda Türkiye’nin yapması gereken Rusya’nın hem Karadeniz, hem Akdeniz bölgelerinde oluşturduğu hegemonik tehdidin dengelenmesi çabalarına katılmaktır.
Uzun vadede Türkiye’nin varoluşunu temelden tehdit eden Rusya’nın hegemonik planları Türkiye’nin karar alıcılarının bilgi temelinde hareket etmelerini gerektirmektedir ve bu açıdan bu makale sorumluk yüklenerek Türkiye’nin Rusya’yı nasıl dengelemesi gerektiğini açıklamaktadır.
Rusya ile ABD (ve yakın müttefikleri) arasında bugün izlediğimiz çatışma, Avrasya ölçeğinde uzun süredir devam eden bir boy ölçüşmenin Ukrayna’da vücut bulmuş halidir. Vladimir Putin döneminde güçlenen Rusya, Soğuk Savaş sonrası oluşan düzende köklü bir değişiklik talep eden bir aktör haline geldi ve düzeni değiştirme idealinde gücünü test etmeye başladı. Bu güç testinin gerçekleştiği bölgelerden biri Ukrayna haline geldi. Bu haliyle Türkiye’nin doğrudan çıkarlarının olduğu yakın komşu bir alanda mücadele özellikle 2004’ten itibaren yükselen bir yoğunluk göstermeye başladı.
Karadeniz’e çıkışı olan Doğu Avrupa coğrafyası Türkiye’nin hayati çıkarlarının olduğu bir alandır. Hem tarihsel süreçte Osmanlı-Rusya ilişkilerinin doğası ve gelişim süreci, hem Sovyetler Birliği-Türkiye ilişkilerinin düzeni, hem de günümüzde Rusya’nın Türkiye’nin doğurdan hayati çıkarları olan bölgelerdeki hegemonik ihtirası Türkiye’ye Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak kalması gerektiğini anlatmaktadır.
Karadeniz’in kuzey kıyılarının Rusya tarafından ele geçirilmesi, Türkiye’nin domine edilen bölgesel ülke haline dönüşmesinin işaretidir. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü Türkiye’nin uzun vadede bağımsızlığını belirleyecek ana bir değişken olmasına rağmen, Türkiye dış politika yapıcıları ve uygulayıcıları 2014’te Rusya’nın Türkiye’nin çıkarları aleyhine Karadeniz’de güç dengesini değiştirmesine engel olabilecek bir politikayı geliştirip, takip edememişler ve Kırım’ı işgaline ve Donbas’ı fiilen kontrolüne giden süreçte etkisiz hale düşmüşlerdir. Bu sayede Türkiye Karadeniz’de Rusya’nın kontrolünü ve üstünlüğünü fiilen kabul etmiştir.
Bugün Doğu Avrupa’da ve Karadeniz’de bir güç dengesi değişimi testi sürerken bu sürecin Ukrayna ile Rusya arasında bir savaşa dönüşme potansiyeli çok yüksektir. Bu savaşta Ukrayna’nın Avrupalı komşuları da önce dolaylı, sonra doğrudan yer alabilir ve savaşı bölgesel bir savaşa dönüştürebilirler. Gelişen şartlar, NATO ve ABD’yi müdahaleye zorlayabilir ve savaş, kullanılan taktik nükleer silahlarla geniş ölçekli bir savaşa dönüştürebilir. Türkiye böyle bölgesel bir savaşın içine girebilir ve hatta Rusya’ya karşı bir NATO harekâtında yer almak zorunda kalabilir.
Tansiyonun yüksek olduğu bu dönemde şu temel iki tespite dikkat çekelim:
Birincisi, Jeopolitik olarak Türkiye bir Avrupa, Avrasya ve Ortadoğu ülkesi olma iddiasındadır. Türkiye değişik kimliklerin ve tarihlerin yaşandığı coğrafyalar üzerinden bir miras ve dolayısıyla bir hak iddia eden politikalar sürdürmekte iddia sahibidir. Eğer durum böyle ise, Türkiye'nin Doğu Avrupa'ya yönelik uygulanabilir, güvenilir, kapsamlı ve net bir politikası olmalıdır. Ancak fiili olarak sahada yazarın yaptığı gözlemler Türkiye’nin Doğu Avrupa’da varlığı belirsiz, diğer bölgesel ve bölge dışı aktörlerin hesaplamalarını yaparken öncelikle dikkate almadığı politikalar takip ettiğini göstermektedir. Bu belirsizlik ve diğer aktörler nazarında ağırsızlığın düzeltilmesi için Türkiye, Doğu Avrupa'da nasıl bir resim görmek istediğini uluslararası alanda iletmeli ve stratejisini netleştirmelidir. Bu temelde oluşan stratejisine vücut buldurmak için adımlar atmalıdır.
İkincisi: Uluslararası alanda ise ABD ve Batı’nın küresel etkisinin azalaması yönünde evrilen sistem ve Asya'nın güç merkezi olarak yükselmesi potansiyel olarak Türkiye'ye fırsatlar sunuyor ve sunmaya devam edebilecektir. Türkiye bu süreçte kendini iyi konumlandırırsa, bu değişim Türkiye'nin bölgesel bir güç olmasını sağlayabilir. Burada Türkiye’nin önündeki sorun Rusya’nın, ABD ve müttefiklerini Avrasya bölgesini terk etmeleri için baskı uyguluyor olmasıdır. Rusya’nın bu niyeti Türkiye'nin önemli bir aktör olduğunu iddia ettiği Karadeniz ve Doğu Akdeniz bölgesindeki ABD güç yoğunlaşmasını canlandırmakta ve arttırmaktadır. Benzer şekilde Rusya'nın yükselişi, bölgesel erişimini Ukrayna'ya, bölge dışı erişimini Ortadoğu ve Afrika'ya genişletmesi, Türkiye'nin bölgedeki iddialarına meydan okumaktadır. Yükselen Rusya - ABD ile müttefiklerinin çekişmesi Türkiye’nin iddia ve çıkar alanını daraltmakta ve böylelikle Türkiye’nin bölgesel liderlik iddiasını temelini boşaltmaktadır.
Bu iki tespit temelinde problemler şunlardır:
Doğu Avrupa'da Rusya ve ABD ile müttefikleri arasındaki gerginlik artıp savaş seviyesine yükselirken, Türkiye komşu ülkeler tanımlı alanda “düzen inşası” konusunda zayıf bir ifade ve performans göstermiştir ve göstermeye devam etmektedir. Hem gerginlik yükselirken, hem bu dönemde savaş eşiği aşamasına ulaşılmışken Türkiye dış politika yöneticileri bölgenin kaderini belirleyecek ve Türkiye’nin uzun vadeli çıkarını güvenceye alacak politikalar takip edememektedirler. Türk politika yapıcıları, Türkiye'nin ötesindeki bölgelerde ülke gücü ve kapasitesini ön plana sürerek, Türkiye'nin bölgesel güvenlik rolüne gereğinden fazla yoğunlaşmışlardır. Güç ve kapasite Türkiye'nin komşu ve yakın çevrelerinde yoğunlaşmış olsaydı, Rusya'nın Karadeniz'deki hegemonik politikası 2014 olayları öncesinde kontrol edilebilir ve dengelenebilirdi. Bu başarılabilseydi bugün karşılaşılan güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalınmasına izin verilmeyebilecek ve ABD'nin Karadeniz'e yönelik varlığını ve etkisini artırma girişimi temelsiz kalarak gerçekleşmeyecekti.
Burada uluslararası alanı okuma ve politika üretme sorunu görmekteyiz. Çok daha derine inmek gerekir ise sorunun kaynağı, Rusya'da ve Doğu Avrupa’da iç ve dış politika yapım süreçlerini ülke dillerini ve kültürünü anlayarak yorumlayacak yetkin akademisyenlerin ve uzmanların yok denecek kadar azlığı ve bu nedenle dış politika yapıcılara yorum ve etkin hesaplama derinliği oluşturacak bir bilgi birikiminin olmamasıdır. Bu açıdan Türkiye'nin Rusya ve Doğu Avrupa için, karar vericilere politika yapma ve sorunları zamanında çözme konusunda daha iyi bir konuma sahip olmalarını sağlayabilecek, doğrudan politika yapıcı ve kaar vericiye tavsiye veren akademisyenler, askeri uzmanlar ve diplomatlardan oluşan daimi bir komisyona sahip olması gerekir.
Bu yukarıda bahsi geçen tespitler ve problemler oldukları halleri ile devam eder ise Türkiye iddiasında bulunduğu bölgesel liderlik konumuna erişemeyecektir.
Şimdi esas soruya gelelim: Rusya Ukrayna’ya saldırır ise Türkiye ne yapmalı?
Ukrayna'ya yönelik bir Rus askeri harekatı Türkiye'nin stratejik özerkliği vurgulayan, yani bağımsız politika oluşturma ve uygulamasına sahip olmak için koşullar ve ortam yaratmayı hedefleyen ana dış politika çizgisi için bir sorundur. Bu sebeple Ukrayna’nın işgal edilmesi Türkiye'ye, Türkiye'nin stratejik özerklik algısı ile esnek bir hareket modeli çerçevesinde düzenlemeyi arzuladığı NATO ile ilişkilerini yönetmekte zorluk getirecektir. Bu zorluk açısından değerlendirildiğinde 5. madde harekete geçirilir ise Türkiye NATO ittifakı ile beraber hareket etmekten kaçınamaz. Bu Türkiye’nin çıkarlarına ve şartlara göre NATO ile takip ettiği esnek politikayı esnemez yapacak ve Türkiye’yi bağlayıcı bir NATO-Türkiye ilişkisi oluşturacaktır. Ancak Türkiye karar vericileri için arzu edilmeyen bu duruma rağmen Rusya'nın Doğu Avrupa'daki müttefiklerine karşı girişeceği askeri bir saldırı müttefiklik hukuku gereği ve Doğu Avrupa'da artması gereken Türkiye nüfuzu ve çıkarları için Türkiye’nin katılımıyla engellenmelidir. Bunu yapmamanın uzun vadeli maliyetleri, bunu yapmanın kısa ve orta vadeli maliyetlerinden daha ağır olacaktır.
Uzun vadeli maliyet şu öz çerçevede anlaşılmalı ve tartılmalıdır: Rus ana planı, Baltıklardan Doğu Akdeniz'e hakimiyetinde tutacağı bir kuzey-güney vektörü yaratmaktır. Ukrayna kontrol eder ve Batı etkisini bu ülkede yok ederse, Rusya'nın bir sonraki hamlesi Türkiye'yi bölgesel aktör olarak etkisiz hale getirmek ve askeri olarak pasifize etmek olacaktır. Bu hal Türkiye'nin bağımsızlığını tehlikeye atacaktır. Bu nedenle ölçeği ne olursa olsun, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, buna ek olarak Rusya'nın eyleminin NATO alanına yayılması ve 5. Maddeyi kışkırtması durumunda Türkiye'nin nasıl hareket edeceği konusunda NATO müttefiklerine taahhütlerde bulunmasını gerekmektedir. Türkiye, komşularına yönelik hegemonik saldırıyı dengelenmesi gerektiğini ifade etmeli ve bu çerçevede, Rusya'yı Karadeniz'de dengelemek için müttefikleriyle beraber askeri gücünü yakınındaki ülke topraklarında yansıtmaya hazır olduğunu göstermelidir
Bu uzun vadeli tehdidi etkisizleştirmek için elzemdir ve Türkiye kısa ve orta vadeli maliyetleri göze alarak maliyet hesabı yapmalıdır:
Bu temel maliyetleri şu senaryolar ile hesaplamak gerekir:
Senaryo I
Rusya Ukrayna’yı işgal etti.
Türkiye, 5. madde etkinleştirilirse NATO ile birlikte hareket edeceğini teyit etti.
Rusya 5. madde’nin etkinleşmesini gerektirecek bir girişimde bulunmadı.
Bu halde Rusya’nın Türkiye’ye yönelik reaksiyonu şu genel hatlarda olacaktır:
• Kafkasya’da Rus askeri hareketlilik. Abhazya ve Güney Osetya’ya askeri teçhizat transferi.
• Rus donanmasının Hazar Denizi’ndeki tatbikatları.
• Kırım’da artan askeri aktivite ve yığınak.
• Enerji sağlama üzerine tehditler.
• Türkiye’nin ihracat anlaşmalarını iptal etme tehditleri.
• Türkiye’nin Orta Asya’daki çıkarlarına karşı hareket etme tehditleri.
• Turizm düzenlemelerini iptal etme tehditleri.
• Suriye’deki Türk mevzilerine yönelik cezalandırma amaçlı saldırılar.
• Libya’daki Türk mevzilerine yönelik cezalandırma amaçlı eylemler.
Böyle bir duruma karşılık olarak Türkiye;
bağımlılığın olduğu sektörler için alternatif kaynaklar yaratmalıdır.
NATO müttefiklerinden, Türkiye'nin ekonomik kayıp ve ihtiyaçları için taahhüd almalıdır.
olası temas noktalarında askeri konuşlandırmalara hazırlıklı olmalıdır.
Karadeniz bölgesinde artan askeri etkinliğe karşı pozisyon almalıdır.
Senaryo II
Rusya Ukrayna’yı işgal etti.
Türkiye, 5. maddenin devreye girmesi durumunda NATO ile birlikte hareket edeceğini teyit etti.
5. madde aktive edildi.
Türkiye askeri harekata doğrudan katılmakta çekimser kaldı ancak müttefik NATO filosunun Karadeniz’e girmesine izin verdi.
Bu halde Rusya’nın Türkiye’ye yönelik reaksiyonu şu genel hatlarda olacaktır:
• Türkiye’nin askeri kapasitesini sekteye uğratmak ve iç huzursuzluğu kışkırtmak için siber saldırılar düzenlemesi.
• Türkiye’deki NATO/ABD varlıklarına füze saldırıları.
• Türkiye içinde ve Suriye’de silahlı grupları aleyhte harekete geçirmek.
• Rusya ve Suriye askeri birliklerinin, Suriye’nin Türkiye kontrolündeki bölgelerine yönelik sınırlı saldırıları.
• Rusya ve müttefiklerinin Libya’daki Türkiye destekli bölgelere sınırlı saldırıları.
• Türkiye’nin diğer ülkelerdeki askeri tesislerine yönelik sabotajlar ve Rus paralı askerlerinin diğer ülkelerdeki saldırıları.
• Enerji sağlayan hatların kapatılması.
• Türk ekonomisini etkileyecek yaptırımlar uygulanması.
• Türkiye’deki Rus yatırımının geri çekilmesi gibi Türkiye’nin ekonomik kalkınmasını engelleyecek girişimler.
• Rusya’nın İran’ı Türkiye ve Azerbaycan’a karşı iddialı adımlar atmaya zorlaması.
Böyle bir duruma karşılık olarak Türkiye;
stratejik varlıklarını hedef alan siber saldırılara karşı hazırlıklarını artırmalıdır.
dijital felç durumunda uygulanacak alternatif eylem planları oluşturmalıdır.
Türkiye hava savunma varlıklarını artırmalıdır.
Türkiye, Suriye ve Libya'da proaktif bir duruş sergilemelidir.
Türkiye, Rusya yerine alternatif sağlayıcılar bulunmalı ve enerji bağımlılığını azaltmalıdır.
Sonuç yerine vurguyu şu noktalar üzerine yapalım:
Rusya’nın işgali ve sonunda gerçekleşen Ukrayna üzerindeki kontrolü, Türkiye’nin kendi etki alanları olarak gördüğü bölgelerde, Doğu Akdeniz ve Suriye dahil olmak üzere, Rus hakimiyetinin kesinleşmesi anlamına geliyor. İki nokta çok açık: Türkiye Rusya’yı tek başına dengeleyemez. Türkiye, Rusya’yı dengelemek için bağımsız ve yeni bir bölgesel bir ittifak oluşturamaz. Türkiye, kontrol altına alınmadığı ve sorgulanmadığı takdirde etkisi Baltıklardan Doğu Akdeniz’e kadar uzanacak olan Rusya tarafından kuşatılma tehdidiyle başa çıkmak için ancak NATO çerçevesi içinde Avrupa ve ABD ile birlikte hareket edebilir.
Son bir nokta daha çok açık: Karadeniz’de artan bir NATO faaliyeti, Türk çıkarları için bir meydan okumadır. Ancak Rusya dengelendiğinde, NATO’nun ve ABD’nin bölgedeki varlığının etkisi ve boyutu zamanla azalacak ve Türkiye’nin bölgesel üstünlüğünün ortaya çıkması için alan böylece oluşacaktır.
Son bir kez daha vurgulamakta fayda var. Yukarıdaki öneriler çerçevesinde oluşturulmayan politikalar Türkiye’nin bölgesel bir lider olarak ortaya çıkmasını engelleyecek ve uzun vadede yazarın belarusifikasyon olarak tanımladığı günümüz Belarus-Rusya ilişkisine benzer bir Türkiye-Rusya ilişkisinin ortaya çıkması için ortam ve şartları hazırlayacaktır.