Share This Article
20.08.2021
Prof.Dr. Ali Serdar Erdurmaz, DPE Başkan Yardımcısı
Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesi Türkiye’nin iç ve dış sorunlarını gölgelemiştir. Neredeyse bir haftadır Suriye konusu, Doğu Akdeniz, Libya gibi dış politika konuları ve içeride ekonomi, işsizlik, enflasyon gibi konular rafa kaldırılmış görünmektedir.
Türkiye için temel konu Afganistan’da varlığını devam ettirme ve mevcut Taliban yönetimiyle nasıl bir ilişki kuracağı meselesi olarak belirlenmektedir.
Taliban’ın kendisinin bile öngöremediği bu kadar kolay başarıyı sindirme ve kendisini meşrulaştırma planları içerisinde olduğu değerlendirilebilir. Bu nedenle, ABD ve Batı’nın tepkisini daha ilk aşamada almak için geçmişten aldığı dersle daha mutedil bir davranış içindedir. Anlaşıldığı kadarı ile, Taliban ABD yetkilileri ile daha evvel görüşmüş ve çekilen ABD ve Batı güçlerine karşı saldırmayacağı konusunda güvence vermiştir. Bunun karşılığında da ABD’nin Taliban ilerlemesine karşı herhangi bir askeri harekata girişmeyeceği güvencesini almıştır. Sonuçta, Taliban doğrudan Afgan merkezi hükümeti kuvvetleri ile karşı karşıya kalmıştır. Bu kuvvetlerin de çatışmaya girişmekten kaçınması Taliban’a mutlak başarıyı neredeyse bir mermi atmadan getirmiştir. ABD’nin çekilmesi tamamlanınca meydan tamamen Taliban yönetiminin elinde kalacaktır.
Halen ABD ve NATO’nun öncelikli iki hedefi vardır. Birinci ve öncelikli olanı, orada bulunan sivil ve asker vatandaşlarını salimen ülke dışına güvenle çıkartmak; ikinci ve son derece cılız olanı ise, kapsamlı bir hükümet kurulması için Taliban’a çağrı ve baskı yapmaktır. Her şeye rağmen, Taliban kurulacak hükümetin demokratik bir yapı içermeyeceğini ve şeriat hükümlerine dayalı bir hükümet olacağını ilan etmiştir. Uluslararası alanda meşruiyetini perçinlemek için öncelikle BM Güvenlik Konseyi (BMGK) Daimî Üyesi olan Çin ile siyasi ilişkiyi kurmak suretiyle BMGK’dan aleyhinde çıkması muhtemel bir kararı engellemeye yönelik atılım içine girmiştir. Bu arada, Rusya ile ilişkileri geliştirme yolunda yol almaya başlamıştır. Bu durum zorunlu olarak ABD’nin Taliban ile ilişkiye geçmesi ve Rusya ve Çin etkisine karşı önlem almasını gerektirmiştir. ABD meydanı Çin ve Rusya’ya bırakmamak için Taliban ile görüşmeleri sürdürme yolunu seçmiştir. Taliban BMGK’ne karşı elini güçlendirmiştir. Çin ve Rusya engellemesi karşısında Taliban aleyhine BMGK’den karar çıkması neredeyse mümkün değildir. Bu bir anlamda meşruiyeti perçinleme yolunda etkin olmaktadır.
NATO çerçevesi dışında AB ilkeleri tutumlarına baktığımız zaman onları ilgilendiren temel mesele kendilerine gelmesi gereken Afgan akımını durdurma için ne gibi tedbirler alınması gerektiğidir. Herkesin gözünde Taliban’ın ne yapacağı bir soru işareti olduğu için, el Kaide’nin tekrar canlanması, ülkede demokratik kurumların ne olduğu, Afgan halkının ve özellikle, kız çocukları ve kadınların statülerinin nasıl konumlandırılacağı konuları ikinci planda kalmaktadır. Kadın ve kız çocukları ile ilgili global çapta birtakım çıkışlar yapılsa dahi bunlar Taliban tarafından dikkate değer bulunmamaktadır. Bu yaklaşıma Taliban’ın ortaya koyduğu uygulamalardan net bir şekilde şahit olmaktayız. Televizyonda spikerlik yapan bayanın işine son verilmesi, karma okullara kızların gitmesinin engellenmesi, devlet dairelerindeki bayanların işlerine son verilmesi işlemlerine başlanması gibi uygulamalar örnek olmaya başlamıştır. Kadın ve erkeklerin sokağa çıkmaktan korktuğu ifade edilmektedir.
Türk Dışişleri Bakanlığı açıklamasına göre Müslüman Afgan kardeşlerimize yardım etme zorunluluğumuz vardır. Aynı yaklaşım Suriyeli göçmenler için de dile getirilmişti. Anlaşılmayan nokta, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi İslam’ın beşiği ve koruyucusu olduğunu iddia eden ülkelerin Afganları din kardeşi kabul ederek kucaklamaya yanaşmamalarıdır. Türkiye’de yaklaşık sekiz milyona yakın göçmenin nüfusunun orta vadede geometrik oranda artacağını değerlendirirsek, 15-20 yıl içinde yirmi milyona ulaşacağını değerlendirmek mümkündür. Bu gelişmenin gelecekte demografik, sosyo-ekonomik ve toplumsal çatışmalara gebe olacağı söylenebilir. Türk halkının şimdiden göçmenler aleyhine gittikçe artan oranda negatif tutumlar sergilemeye başladığını zaman zaman medyadan izliyoruz. Bu durum ileride toplumsal çatışmalara ve huzursuzluğa neden olacak bir “exitential-mevcut” tehdit olarak yerini muhafaza etmektedir.
Bu durumun devlet yetkilileri tarafından değerlendirildiğine şüphe yoktur. Ancak, bir defa daha göz önüne sermekte fayda mütalaa edilmiştir.
Taliban’ın meşru temsilci olarak kabul edilerek görüşmelere başlanması konusunda aceleci davranmadan, Ankara’nın Suriye meselesindeki gelişmeleri dikkate alarak yaklaşım sergilemesi beklenmektedir. Bu konuda ABD, AB, Rusya ve Çin’in tutumları izlenmeli ve gerekli ise, bunların davranışlarına göre Taliban ile Türkiye’nin “milli çıkarları” doğrultusunda siyasi ilişki kurulması yoluna gidilmelidir. Milli çıkarlarımıza herhangi bir katkısı olmadan sırf ABD’nin isteği doğrultusunda onunla ilişkileri yeniden tesis etmenin bedeli olarak sivil-asker vatandaşlarımızı bu ülkede heba etmenin hiçbir bedelinin olamayacağı düşünülmektedir. Yapılacak bir görev var ise, NATO şemsiyesi altında, üye ülkelerin bütününün destekleyeceği bir yapı içinde görev yüklenilmeli ve yine sorumluluklar paylaşılmalıdır. Bunca zengin Müslüman ülke varken koruma ve hami olma yükümlülüğünü üslenmenin hiçbir getirisinin olmadığı tecrübe ile sabittir.
Sonuç olarak, halen Afganistan’da Taliban’ın nasıl bir yönetim ortaya koyacağı muğlaktır. Açık olan tek gerçek, uygulanan hükümet şeklinin şeriata dayalı dini bir yapı içereceğidir. Bunun uygulamasını acı tecrübeler edinerek yirmi yıl önce gördük. El Kaide’nin tarifindeki “yakın düşman, uzak düşman” tanımları dahilinde kendi halkından erkek ve kadınların ve NATO ülkeleri elemanlarının katledilmeleri hala zihinlerde yerini muhafaza etmektedir. Taliban, halka ileride ABD ve Batı çekilecek yine benimle baş başa kalacaksınız demişti. O gün bugün işte. Ülkeler layık oldukları şekilde yönetilirler.