Share This Article
Güncel Ortadoğu Jeopolitiği: Sistemik Dönüşüm
Dr. Öğr. Üyesi Ceyhun Çiçekçi, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi
Uluslararası sistemin radikal bir dönüşümü tedricen yaşadığı bir süreçteyiz. Soğuk Savaş yıllarından bu yana yaklaşık 40 yıl içerisinde üçüncü faz olarak görülebilecek bir geçiş dönemindeyiz. İki-kutuplu sistemin tek-kutupluluğa ve nihayetinde çok kutuplu bir görünüme doğru ilerlediğini mülahaza edebiliyoruz. Özellikle bir tarafta Rusya, İran ve Kuzey Kore’nin bir diğer tarafta ise “batılı değerlerin bölgesel mümessili” imajıyla İsrail’in revizyonist hamleleri sistemin sınırlarını oldukça zorlayan bir nitelik sunuyor. Ayrıca hegemonik bir rekabetin öznesi olarak Çin’in ürettiği devasa ekonomi politik, söz konusu dönüşümü de oldukça belirgin kılmakta. Ayrıca Türkiye, Brezilya, Hindistan gibi büyüyen ekonomilerin sistemik paylaşımdan duydukları rahatsızlıklar, yine sistemik güç ve yetki dağılımlarında revizyon taleplerini gündemden düşürmüyor.
Bütün bu revizyonist gelişmelerin yaşandığı grileşen atmosferde Amerikan liderliği, liberal uluslararası düzen olarak isimlendirilen kural-temelli sistemin savunusunu çeşitli yollarla hayata geçirmeye çalışıyor. NATO’nun küreselleştirilmesine yönelik girişimler ve ayrıca bölgesel ittifak girişimlerinin gündeme getirilmesi, söz konusu liberal uluslararası düzenin savunusuna hizmet etmek için işlevlendiriliyor. Amerikan liderliğinin sürekliliğini sağlama hedefini perdelemek için kullanılan liberal uluslararası düzen diskuru, nihayetinde yine Amerikan/batılı stratejik çemberin unsurları tarafından berhava ediliyor. Bu çerçevede İsrail’in Gazze’yi işgal süreci ve burada yarattığı insani felaketler, tam da bahsi geçen kural-temelli uluslararası düzen fikrinin altını oyuyor.
Ayrıca Amerikan liderliğinin başkanlık makamı nezdindeki görünümü, oldukça problemli bir nitelik sergiliyor. Önümüzdeki Kasım ayında gerçekleştirilecek seçimlerde yarışacak iki aday da Amerikan liderliğinin dibe vuruşunu bizatihi temsil ediyorlar. Bir yandan Biden’in yaşına bağlı olarak yaşadığı sorunlar bir yandan da Trump’ın fevri ve üstenci siyaset anlayışı, Amerikan liderliğinin ve yaslandığı değerler sisteminin inandırıcılığını sorgulattığı gibi sürekliliğini de tartışmaya açık hale getiriyor. Sahip olduğu maddi imkanlar itibariyle hala dünyanın önde gelen bir süper gücü konumunda olan ABD, kendisini hegemonik yarışta optimum yönlendirebilecek kapasitede bir lider adayına sahip gözükmüyor. Bu durum da haliyle, sistemik dönüşüm sürecinde Amerikan liderliğinin ve sahip olduğu küresel iddiaların altını boşaltıyor.
Yukarıda anılan hususların dünyanın hemen bütün bölgelerinde olduğu gibi Ortadoğu’da da şiddetli yansımaları söz konusu. Bu bağlamda Ortadoğu bölgesi, bahsi geçen sistemik dönüşümün belki de en nazik mücadele alanını temsil ediyor. 7 Ekim 2023 sonrasında İsrail’in Gazze’yi işgalinin yarattığı bölgesel artçı dalgalar, savaşın ve yıkımın bölgeselleşmesi riskini fazlasıyla barındırıyor. Bir yanda Netanyahu’nun iktidarda kalarak siyasal bekasını garantileme çabası olarak uzayagiden Gazze işgali, bir yanda dikkatleri Gazze’de yaşanan soykırıma varan askeri faaliyetlerinden uzaklaştırabilmek hedefiyle bölgesel rakiplerini sürecin içerisine çekmeye çalışması, bir diğer yanda da gerileyen Amerikan liderliğinin yarattığı güç boşluğundan öncelikle Netanyahu hükümetinin ve dolayısıyla İsrail’in faydalanması dikkate şayan bir gelişme olarak duruyor. İsrail’in Gazze’yi işgal sürecinde neredeyse sınırsız bir askeri-politik destek sağlamış olsa da ABD, İsrail hükümetine söz geçiremiyor. Siyasi arenada yaşadıklarına istinaden (Aksa Tufanı baskını, yolsuzluk davaları, Uluslararası Ceza Mahkemesi süreci vb.) belki de kariyerinin en güçsüz dönemini yaşayan Netanyahu’yu kontrol edemeyen bir Amerikan liderliği, elbette ki İsrail’i Madrid Konferansı’nda masaya oturtabilen ve Oslo Süreci’nin önünü açabilen nüfuzundan, daha akademik bir ifadeyle, “tek-kutuplu an” olarak anılan Soğuk Savaş’ın hemen ertesindeki baskın pozisyonundan bir hayli uzak görünüyor.
Buna ek olarak Amerikan liderliği, savunusunu yaptığı kural-temelli liberal uluslararası düzenin değerler sistemini bizzat kendi elleriyle öldürmüş oluyor. İsrail’in Gazze’de soykırıma varan askeri faaliyetleri, aslında yine Amerikan sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Eş zamanlı gerçekleşmesi itibariyle batılı riyakârlığını su yüzüne çıkaran Gazze ve Ukrayna işgalleri, Amerikan diskuruna yönelik saygınlığı ve inandırıcılığı da derinden yaralıyor. Bir taraftan Gazze’de %70’ine yakını kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 40 bin kişi hunharca katledilirken İsrail’i desteklemeye devam eden ABD, diğer taraftan Ukrayna’da “Rus mezalimini” protesto ediyor ve savunma hattını güçlendirmeye çalışıyor. İsrail’i silahlandırma noktasında bir adım dahi geri durmayan ABD, aynı zamanda Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı gibi bizatihi liberal uluslararası düzenin unsurları olarak görülebilecek kurumların işleyişlerine ve karar alım süreçlerine İsrail lehine müdahil olmaya çabalıyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İsrail’e sağladığı süreğen “veto şemsiyesi”, zaten başlı başına açıklayıcı bir nitelik arz ediyor. Neredeyse bütün dünya kamuoylarında şiddetle eleştirilen İsrail politikalarına verdiği sınırsız destekle Amerikan liderliği, hegemonik gerileyişini de bizzat tescilleşmiş oluyor ve dahası rıza üretemez bir noktaya sürükleniyor.
Amerikan liderliğinin gerileyişini salt Ortadoğulu müttefikleriyle yaşadığı ilişkilerde bulmak dahi gayet mümkün. Sadece İsrail siyasetiyle değil, bölgedeki diğer müttefikleriyle de oldukça sorunlu bir süreç içerisinde olan ABD, aslında yaşadığı hegemonik gerileyişin bedelini ödüyor. Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgesel müttefiklerinin Amerikan politikalarına yaklaşımları daha eleştirel ve pazarlık payını yükselten bir minvalde ilerliyor. Türkiye özelinde Yunanistan, Suriye, İran ve Rusya dosyaları ayrışmayı derinleştiriyor ve gerileyen Amerikan hegemonyasına mukabil Türk tarafı lehine çok boyutlu ve çok yönlü politik inisiyatiflerin önü açılıyor. Suudi Arabistan ise İsrail ile yaşanması muhtemel normalleşme sürecini pazarlık konusu ederek, ABD’den güvenlik garantileri ve dahası ulusal nükleerleşme programına icazet istiyor. Bu çerçeveden bakıldığında, Amerikan liderliğinin hiyerarşik statüsünün sarsıldığı oldukça berrak biçimde gözlemlenebiliyor.
Ortadoğu’da son yıllarda hayata geçirdiği en büyük girişim olarak PKK-YPG’nin desteklenmesi dahi tek başına oldukça açıklayıcı bir içerik sunuyor. DEAŞ ile mücadele kapsamında meşruiyet devşirilen terörist oluşumlara yaptığı hamilik, Amerikan liderliğinin bölgesel düzeydeki gerileyişine bizatihi bir işaret olarak görülebilir. Her ne kadar silahlandırma, eğitme ve organizasyon kabiliyeti kazandırma aşamalarında milyarlarca dolar yatırım yapmış olsa da ABD’nin hamiliğinde varlığını sürdürebilen PKK-YPG hattı, yapılan yatırımları amorti edebilecek bölgesel bir etkinlik kabiliyetinden dahi uzak görünüyor. Külliyen zarar hanesine yazılan söz konusu yatırımlar, Amerikan liderliğinin bölgesel bağlamdaki stratejik perspektifinin kalitesini/düzeyini de gözler önüne seriyor. Hiyerarşik statüsü geriledikçe bölgedeki müttefik devletlere politikalarını kabul ettirmekte zorlanan Amerikan liderliği, çözümü pazarlık payı oldukça düşük devlet-dışı oluşumlarda arıyor.
Sonuç olarak, sistemik dönüşüm ve özelde Amerikan liderliğinin gerileyişi, Ortadoğu’daki süreçlerde de oldukça belirgin bir biçimde gözlemlenebiliyor. Sadece Amerikan müttefiklerinin izledikleri dış politikalara bakıldığında dahi, söz konusu gerileyişin emarelerini rahatlıkla tespit edebilmek mümkün. Bu bağlamda sistemik dönüşüm, Ortadoğu jeopolitiğini de bir ölçüde yeniden dizayn ediyor.
Bu yazıda genel olarak sistemik dönüşümü, özel olarak da Amerikan liderliğinin gerileyişini anahatlarıyla değerlendirmiş oluyoruz. Söz konusu gerileyişin Ortadoğu jeopolitiğinde yaşanan dönüşümlerle etkileşimine değinerek, bir tür ilişkisellik bağlamında düşünülmesini mümkün kılan bir analiz çerçevesi oluşturmuş olduk. Sonraki yazılarda farklı temaları önceki temalarla da ilişkilendirerek ele almaya devam edeceğiz. Böylece jeopolitik bir değerlendirme örüntüsü inşa edeceğiz.