Share This Article
[prisna-google-website-translator]
TURKISH FOREIGN POLICY DURING WORLD WAR II
BY AYBÜKE AYDIN
“Hasta adam öldü, ama ardında birçok dinç evlat bıraktı…” (Sir Percy Loraine- İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi)
Genç ve bir o kadar da savaş yorgunu olan Türkiye’nin uluslararası sistemde kendine bir yer edinebilmesi için dış politikasını barış temelinde şekillendirmesi gerekmiştir. Örneğin, 1940’lı yılların başında Türkiye, Almanya ve İngiltere ile barış anlaşmaları imzalamıştır. Osmanlı Devleti’nden kalan bu “dinç evlatlar” eski güçlerinin olmadığını iyi idrak etmekle birlikte, olabildiğince ihtiyatlı ve dengeli bir politika izlemişlerdir. Çevrelerindeki büyük yıkımdan uzak durmak öncelikli amaçlardan biri haline gelmiştir ve bunu başarmışlardır. Bu dönemde Türkiye’nin hassas noktalarından biri bağımsızlık ve egemenliktir. Anarşik bir uluslararası sistemde bozulan dengeler içinde Türkiye’nin kendi çıkarlarını koruyabilmesinin yollarından biri hassas noktaları konusunda kendinden emin ve net politikalar izlemek olmuştur. Ancak buradaki kritik nokta şudur: Bu netlik kavramı Türkiye’yi bariz bir biçimde tek bir tarafa, bloğa çekmemelidir ve çekmemiştir. Ekonomik ve siyasi anlaşmaların imzalanıp iş birliğinin sağlanması, farklı gruplarla ve ülkelerle dengeli bir biçimde sağlanmıştır. Şu anda Türk dış politikasının 2. Dünya Savaşı döneminde başarılı görülmesinin sebeplerinden biri budur. Türkiye’nin gerçekçi politikası onun sorunlara göre şekillenen politika üretmesini sağlamıştır. Konuyla ilgili olarak İnönü, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği ile ittifak yapmamızın mümkün olduğunu ancak bunun gerçekleştirilmesi için hep bir safta yer almak gerektiğini belirtmiştir. Devamında ise, şu an bu şekilde düşünüyor olmasına rağmen, değişen zamana ve ihtiyaçlara göre Türk dış politikasının şekilleneceğini belirtmiştir. Sonuç olarak Türkiye, revizyonist bir politika izlemek yerine statükocu ve barışçıl bir politika izlemiştir ve değişen durumlara ayak uydurma özelliği onun başarılı olmasını sağlamıştır.
TERRORISM
BY AYBÜKE AYDIN
Temelinde hoşgörüsüzlüğün ve kabul edilen kesin hükümlerin yer aldığı terörizm, günümüzde farklı bir çok tanıma sahip olmakla birlikte bana göre, siyasi bir hedef içeren mevcut bir düzeni yıkmayı amaçlayan etki etttikleri alanda korku ve dehşet saçan eylemlerdir. Tanımda uzlaşamama problemi çözümde de uzlaşamamayı beraberinde getirmiştir. Yine de terör çalışmalarıyla ilgilenen bireylerin bu konuda uzlaştığı bazı noktalar vardır. Gus Martin’e göre bunlar 1)Yasa dışı etkinlik olması 2)Teröristlerin alışılmadık yöntemler kullanması 3)Kitleyi etkilemek 4)Siyasi amaç içermesi 5) Ulus altı aktör olması 6)Yumuşak sivil ve pasif askeri hedeflere karşı saldırılar içermesidir.
Bunlarla birlikte terör eylemleri ile sıradan bir suç karıştırılmamalıdır. Gus Martin’e göre terör eylemleri ile sıradan suç arasındaki fark şunlardır: 1)terör eylemlerinin hedefi netken sıradan suçlarda bu derece netlikten söz edilemez 2)teröristler kendilerini adayarak eylemlerde bulunurlar. 3)teröristlerle müzakere yapmak zorken sıradan suçlularla müzakere yapmak olasıdır. 4)semboller teröristler için değerlidir. Sıradan suçlu sembol kullanma ihtiyacı duymaz 5)teröristler bunun eğitimini alırlar suçlular eylem için eğitim almazlar 6)teröristler kolluk kuvvletlerle mücadele ederler.
Sahip olduğu kitleyi elinde tutmak ve daha fazla insanı yanına çekmek için çeşitli yöntemlere başvuran teröristlerin etkilerini küreselleşme, medya, uluslararası destek, teknoloji, din gibi faktörler arttırmaktadır. Günümüzde medyanın geniş kullanım alanı bu sonucu kaçınılmaz kılmıştır.
Sonuç olarak, terörizm hayatın bir gerçekliğidir. Teröristler dikkat çekmek için çeşitli oyunlara, propagandaya başvururlar.
KAYNAKÇA
MARTIN Gus, Terörizm Kavramlar ve Kuramlar, Adres Yayınları, Ankara 2017
CNN EFFECT
BY AYBÜKE AYDIN
CNN ETKİSİ
Günümüzde gerçekleşen her sıcak gelişmeyi olduğu an öğrenebiliyor olmamız bize çok sıradan ve doğal gelmektedir. Ancak bu gelişme yeni sayılır ve yaklaşık 30 yıldan beri hayatımızdadır. Bununla birlikte son 30 yıl içinde özellikle seçimlerin ve halk görüşünün önemsendiği bölgelerde, artan medya etkisinin iç ve dış politika yapımımda çeşitli sonuçları olmuştur.
Demokratik toplumlarda, siyasi hayat ile medya birbirine doğrudan bağımlıdır. İktidarın geçmişine ve muhalefetin vaatlerine bakarak oy verecek olan halk nasıl karar alacağını medya aracılığı ile belirler. Eğer medya devlet müdahalesinden bağımsız ise halk rasyonel seçim (kar-zarar analizi) yapabilir. Halka gerçeği yansıtmakla yükümlü olan medya da bariz bir biçimde “gerçek problemi” vardır. Bu gerçek problemi hem devlet içinde hem de dışında kamuoyu oluşumunu etkiler. Halkın hükûmetin dış politika yapımıma direnç göstermesi ya da alınan kararda ona destek olması medya ile bilinçlenme sayesinde olacaktır.
İlk savaş fotoğrafı 1853 Kırım Savaşı’nda çekilmiştir ve ilk canlı yayın yapılan savaş 1990 Körfez Savaşı’dır. CNN etkisi böylece, insanların savaşa, savaşın olduğu an tanıklık edebilmeyle başlamıştır. Başka bir deyişle, bir ailenin günlük hayatında televizyon başında savaşa tanıklık edebilmesidir CNN etkisi.
Yukarıda da değindiğim gibi CNN etkisinin olumlu ve olumsuz çeşitli sonuçları olmuştur. Olumsuz yönleri bana göre iki tanedir; birincisi, eğer medya kuruluşu baskı altındaysa hükümet, kamuoyunu kendi yanıma çekmek için istediği görüntüleri istediği şekilde yayınlayacaktır. İkincisi ise insanlar yalnızca televizyondan gördükleri kadarını bilecekleri için onların algıladıkları görüntüleri sorgulamaları mümkün olmamaktadır. Sonuçta bu iki sebep de gerçek probleminden kaynaklanmaktadır. Öbür yandan, olduğu gibi yansıtılan haberler sayesinde sorgulayan ve analiz yapan halk kararını kendi verebilecektir. Bu da CNN etkisinin olumlu bir sonucudur.
SECRETARY OF STATE REX TILLERSON’S VISIT TO ANKARA
BY SENA NAMLI
ABD DIŞİŞLERİ BAKANI REX TILLERSON’IN ANKARA ZİYARETİ
16.02.2018
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Ankara ziyareti, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile dün görüşmesiyle başladı. Ankara’ya gelmeden önce Tillerson’ın Lübnan’da yaptığı açıklamalar tepki çekti. Washington daha önce ABD’nin YPG/PYD’ye silah yardımında bulunduğunu doğrulamış ve bu silahların toplanacağını belirtmişti. Ancak Tillerson Lübnan’da yaptığı açıklamada, ABD’nin YPG/PYD’ye ağır silahlar temin etmediğini, geri toplanacak bir şey olmadığını söyledi. Bu açıklamanın ardından Ankara’ya gelen Tillerson, akşam 19.40’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabulüyle 3 saat 15 dakikalık bir görüşme gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından alınan bilgiye göre, henüz tüm içeriği açıklanmayan görüşme verimli geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki önceliklerini Tillerson’a açıkça dile getirdiği belirtildi. Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Başdanışmanı Cemil Ertem de bugün canlı yayında, Türkiye’nin Afrin ve diğer tezleri açısından olumlu gelişmeler beklediklerini açıkladı. Görüşmede ayrıca terörle mücadele meselesi, ABD-Türkiye ilişkilerinin geleceği, FETÖ elebaşının iadesi ve ABD’nin YPG/PYD’ye desteğinden Türkiye’nin duyduğu rahatsızlık konuşuldu.
Dün akşam gerçekleşen Erdoğan-Tillerson görüşmesinden sonra Tillerson, bu sabah da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü. Yaklaşık 40 dakika süren görüşmenin ardından yaptıkları ortak basın toplantısında kendilerine yöneltilen soruları yanıtladılar. Görüşmede ABD’nin YPG/PYD’ye yardımları, S-400 füzeleri, Türkiye’deki tutuklamalar ve OHAL, FETÖ, Suriye ve Irak başta olmak üzere bölgesel problemlerin konuşulduğu belirtildi. Çavuşoğlu, basın toplantısında bugüne kadar sözlerin verildiğinden, bu sözlerin bazılarının tutulmadığından, çözülemeyen konuların varlığından bahsetti ve bu nedenle bundan sonra sonuç odaklı adımların nasıl atılabileceğini görüştüklerini ekledi. İkili ilişkilerde sorun oluşturan konuları kapsayacak mekanizmalar oluşturma kararı alındığını ve ilk toplantının Mart ayının ortasından önce gerçekleşeceğini belirtti. Çavuşoğlu, artık vaatler ve sözler vererek değil çalışarak sorunların giderilmesi gerektiğini de bu basın toplantısında dile getirdi. Tillerson da, Türkiye’nin 3 kıtanın ortasında bir kavşakta bulunan çok önemli bir ülke olduğunu, bu bağlamda Suriye ile ilgili işbirliği, DAEŞ ile ilgili çalışılacak konular, güvenli bölgelerin oluşturulması ve bağımsız ve birleşmiş bir Suriye’nin kurulması için Türkiye ile birlikte çalışılması gerektiğini dile getirdi.
Görüşmeler sonrası yapılan açıklamalar, Türkiye-ABD ilişkilerinin gerilimden uzaklaşacağı ve sorun yaşanan birtakım konularda iki devletin de mutabakata varma arzusunun var olduğu izlenimini veriyor.
Kaynakça
Hürriyet Gazetesi. 16 Şubat 2018. http://www.hurriyet.com.tr/bakan-cavusoglu-abd-ile-turkiye-arasinda-alinan-karari-acikladi-40743939 (erişildi: Şubat 16, 2018).
Hürriyet Gazetesi. 16 Şubat 2018. http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-erdogan-tillerson-gorusmesi-3-saat-15-dakika-surdu-40743331 (erişildi: Şubat 16, 2018).
Sözcü Gazetesi. 16 Şubat 2018. http://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/cavusoglu-ve-tillersondan-ortak-basin-aciklamasi-2224959/ (erişildi: Şubat 16, 2018).
Sözcü Gazetesi. 16 Şubat 2018. http://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/son-dakika-abd-disisleri-bakani-tillerson-turkiyede-2223310/ (erişildi: Şubat 16, 2018).
Turkey-EU Relations – Current Situation
BY ZAFER KOÇ
Güncel Türkiye-AB ilişkileri
Son zamanlarda Avrupa Birliği’yle ilişkilerimizin gerginleşmesinde dört temel konu altında toplayabiliriz.
Birincisi, AB ülkelerinin seçim süreçlerinde Türkiye’nin siyasi kampanya haline getirilmesi.Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ulusal Cephe’nin müslüman karşıtlığı fikirlerini Türkiye üzerinden yapması olumsuz etki yarattı.Ayrıca Hollanda’da seçimler sırasında Türk bakana ve milletvekiline yapılan muamele büyük tepki çekmişti.Almanya’da ki bütün siyasetçiler Türkiye’nin AB giriş sürecine karşı olduklarını dile getirdiler.
İkincisi,AB’nin vize konusunda üzerine düşen görevi yapmaması.Ankara antlaşması ile zaten vizeden muaf olması gerekirken AB’nin istediği üzerine geri kabul anlaşmasına bağlanması zaten kazanılmış bir hakkı şarta bağlanmasına neden oldu.
Üçüncüsü, FETÖ bağlantılı adamların AB ülkelerinde yaşamaya devam etmeleri.Yunanistan’a kaçan teröristlerden diğer Avrupa’da yaşayan FETÖ örgütüne mensup insanlardan henüz hiçbiri iade edilmedi.
Dördüncüsü,gümrük birliği antlaşmasının güncellenmemesi. Uzun yıllar önce yapılmış olan bu antlaşma artık avantajını yitirmiştir. AB birçok ülkeye şu an bizim yaptığımız antlaşmadan çok daha avantajlı fırsatlar sunmaktadır. Bu antlaşmaya AB’nin güncellemeye yakşamaması da olumsuz bir hava sağlamaktadır.
EUROPEAN UNION PERSPECTIVE ON MINORITY ISSUES
BY EDA ERKEN
AZINLIK SORUNLARINDA AVRUPA BİRLİĞİ YAKLAŞIMI
Avrupa Birliğinin kuruluş temelinde Avrupa’da ekonomik birlikteliğin sağlanması amaçlanmıştır. Dolayısıyla bu kapsamda Avrupa birliğinin temeli Avrupa ekonomik topluluğun kurulması ile olmuştur. Avrupa Birliği kendi bünyesinde ortak bir Avrupa kimliği yaratma çabasına karşın her topluluğun farklı talepleri karşısında bu çaba başarısız olmuştur.[1] Bu noktada özellikle Avrupa Birliğinin doğu Avrupa ülkelerini de içine alacak şekilde genişleme çabası sonrası doğu bloğunda çok farklı etnik, dilse, ulusal ve dinsel azınlıkların bulunması nedeniyle azınlık haklarının korunması daha dikkatli bir noktada ve daha etkin bir biçimde tartışılmaya başlanmıştır.[2] Avrupa Birliği üyeliği müzakerelerinde özellikle azınlık meselesinin üzerinde oldukça durulmuş ve azınlık haklarının yeterince korunup korunmadığı noktası Avrupa Birliğine üye olmak isteyen ülkeler açısından sürekli olarak gündemde tutulan bir husus olarak dikkat çekmiştir.[3]
Avrupa Birliğinde Azınlık Haklarının Tarihçesi
Avrupa Birliğinin azınlık haklarına olan ilgisi özellikle Sovyetler Birliğin dağılması ile Avrupa Birliğinin doğu bloğu ülkelerine yanaşması ve bu ülkelerin Avrupa Birliğine dahil edilmesi noktasında artış göstermiştir. Zira Avrupa Birliğinin 1990’lı yıllara kadar azınlık hakları konusuna çok fazla eğildiği söylenemez.[4] Zira Avrupa, Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesini 1995 yılında yürürlüğe koyabilmiştir. Dolayısıyla Avrupa Birliğinin azınlık haklarına olan ilgisi ve bu doğrultuda ki çalışmaları doğu bloğu ülkelerinin Avrupa Birliğine üye olma isteği ile paralellik göstermektedir.[5]
[1]OlivierRoy,Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi,Çev.MehmetMoralı,İstanbul,Metis
Yayınları,2000
[2] Murat SARAÇLI, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Azınlıklar, Lotus Yayınları, Şubat 2007, Ankara,s:48
[3] Eren POLATOĞLU, “Azınlık Hakları Yönünden AB Hukuku”, Türkiye ve Siyaset Dergisi, Temmuz-Ağustos 2001, http://www.turkiyevesiyaset.com/sayi3/0310.htm., s:75.
[4] Murat SARAÇLI, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Azınlıklar, Lotus Yayınları, Şubat 2007, Ankara,s:48
[5] Ercüment TEZCAN, AB Kurumlar Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2001, s:223-224.
RENEWABLE ENERGY SOURCES IN THE WORLD
BY EDA ERKEN
DÜNYA’DA YENİLENEBİLİR ENERJİ
Yenilenebilir enerji kaynakları Dünya üzerinde artan enerji talebiyle birlikte özellikle son on yılda giderek önem kazanmış ve ülkelerin politikalarını oluştururken önemsedikleri bir faktör haline gelmiştir. Yenilenebilir enerjinin tanımını yapmak gerekirse ;Yenilenebilir Enerji, sürekli devam eden doğal süreçlerdeki var olan enerji akışından elde edilen enerjidir. Bu kaynaklar güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, hidrolik enerjisi, biyokütle enerjisi ve hidrojen enerjisi olarak sıralanabilir.[1]
Yenilenebilir enerji konusuna önem veren ülkelerin başında Avrupa Birliği ülkeleri gelmektedir. Avrupa Birliğinin oluşumunun temelinde enerji politikaları bulunmaktadır, bunun en önemli nedenlerinden biri ise enerji yatırımlarının uluslararası ticarette en büyük yatırımların yapıldığı alanlardan biri olmasıdır. Avrupa Birliği ülkelerinin enerji politikalarını belirlerken üzerinde durduğu en önemli konulardan biri şüphesiz çevre konusudur. Birlik ülkelerinin bu alanda yaşadığı en temel sorunlardan biri ise enerji ihtiyacının sürekli olarak artması ve bu ihtiyacı karşılayacak enerji arzının yeterince sağlanamamasıdır.
Avrupa Birliği’nin enerji politikasını belirlediği Lizbon anlaşmasında esas olarak üç husus önem taşımaktadır. Bunlardan ilki sera gazı emisyonu oranının 1990’lı yıllar ile karşılaştırılması yapılması sonucu, bu oranın yüzde 20 oranında azaltılmasının sağlanmasıdır. Lizbon anlaşmasında belirtilen ve Avrupa Birliğinin yenilenebilir enerji politikası gösteren ikinci husus ise; yenilenebilir enerjinin Avrupa Birliği ülkeleri arasında enerji ihtiyacının yüzde 20’lik kısmını karşılaması hedefidir. Son olarak Lizbon anlaşması ile Avrupa birliğinin yenilenebilir enerji politikasını ortaya konan husus ise; AB ülkeleri arasında enerji verimliliği oranında yüzde 20’lik bir gelişme sağlanmasıdır.[2]
[1]TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ‘’ Yenilenebilir Enerji Nedir?’’ 2015 http://www.yegm.gov.tr/genc_cocuk/Yenilenebilir_Enerji_Nedir.aspx
[2]TheCouncil Of theEuropeanUnion, Council Directive 2011/70 Euratom of 19 July 2011 Establishing a Community Framework fortheResponsibleandSafe Management of SpentFuelandRadioactiveWaste (8 Ocak 2017)
The Reaction of the Government and Civil Society Against ISIS in Iraq –
Irak’ta Hükümetin ve Toplumun IŞİD’e Tepkisi
BY AYBÜKE AYDIN
Hükümet ve IŞİD
Konuyla ilgili olarak Irak başbakanının demeçlerini okumak son derece yol gösterici olacaktır. Haydar El İbadi, televizyon yayını aracılığıyla yaptığı bir konuşmasında, terörist gruplarla mücadelede halkın birlik içinde olması gerektiğini ve ayrıca siyasetçilerin de teröristlere karşı mücadelede görevli olan Irak güvenlik güçlerini ve halk güçlerini desteklemesi gerektiğini belirtmiştir.[1] Ayrıca İbadi, teröristlerin halkın da desteği ile ciddi bir darbe aldığını bu yenilginin devamının gelmemesi için ise yalanlar ile psikolojik savaşa başvurduklarını söylemiştir.[2] Diğer demeçlerine baktığımızda da İbadi’nin IŞİD karşısında mücadelede son derece kararlı ve azimli olduğunu görürüz. Alanı IŞİD’e bırakmaya niyetli olmayan başbakan sık sık moral verici konuşmalar yapmıştır.
Şiiler ve IŞİD
ORSAM raporuna göre, bu süreçte kendini dengelemeye çalışan siyasi düzen ve güvenlik denklemleri karşımıza çıkmıştır. Irak’taki bu güvensiz ve dengesiz durum karşısında Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali El Sistanicihad çağrısı yapmıştır ve bunun üzerine IŞİD’e karşı HaşdiŞaabi (Millet Yığınları ya da Gönüllü Birlikler) meydana gelmiştir. Bu grup içindeki insanların bir kısmı ABD’nin Irak’ı işgaliyle bir araya gelmiş, diğer kısmı ise bir milis gruba dâhil olmadan IŞİD’e karşı savaşma gayesiyle gruba dâhil olmuştur. Bu yapı terörle mücadelede faydalı olmasına rağmen, Irak’ta merkezi hükümetin kontrolünün gevşemesine de neden olmuştur. Bu sebeple ve Irak’taki Sünnilerin tepkisi nedeniyle de HaşdiŞaabilerin statüsü tartışılmaktadır. Bu oluşumun içinde temelde 4 milis örgütü bulunur. Bunlar; Bedir Örgütü, Ketaib Hizbullah, AsaibEhlül Hak ve Saray-El Selam’dır.[3]
Sünniler ve IŞİD
Dicle Nehri’nin batısında Işid’in hâkim olmasına rağmen, bölgede bazı Sünni aşiretler ayaklanmıştır. Böylece IŞİD’in gücü az da olsa kesilmiştir.[4] Bir rapora göre, ‘‘… IŞID’in en güçlü olduğu yerlerden biri olan ve Irak’ta ABD işgaline karşı Sünni direnişi ve EL Kaide’nin merkezi olarak bilinen Anbar’a bağlı Felluce’deCumeyli, Halabise ve Ebu Alvan aşiretlerinin başını çektiği bir grup IŞİD’e karşı silahlı bir ayaklanma başlatmıştır.’’[5] Ayrıca belirtilmelidir ki, Ebu Nemr aşireti de ayaklanmasına rağmen IŞİD’e fazla direnememiştir. Sonuçta bu ayaklanmalar hem halkı bıktırmıştır hem de IŞİD’e güç kaybettirmiştir.[6]
Açıklık getirilmesi gereken başka bir konu ise, Musul operasyonunun planlandığı sırada IŞİD’inKerbela’ya düzenlediği saldırıdır. Bu durum Felluce operasyonunu daha fazla yavaşlatmasının yanı sıra Musul operasyonunu tehlikeye atmaktadır. Bu durumda Irak hükümetinin güvenlik planlarını gözden geçirmesi gerekmektedir.[7]
Kürtler ve IŞİD
Al Jazeera’daki bir habere göre, IŞİD’in Ortadoğu siyasetinde rol oynaması, Kürt siyasetini etkilemiştir.[8]Abduulah Ağar bir kitabında demiştir ki, Kürtler Irak’ta çok büyük bir azınlıktır. Genel nüfusun yaklaşık %15-20’si Kürtlerden oluşur. Bölgede 30’dan fazla Kürt aşireti olmakla birlikte en çok etkili olanlar; Bradost, Herki, Mizeri, Surçi ve PorvoriBarzan aşiretleridir.[9] Konuyla ilgili olarak Barzani’nin demeçlerinin bilinmesi önemlidir. Bir gazete haberine göre Kuzey Irak Özerk Yönetimi Başkanı Barzani, terör örgütü ile değil, terör devleti ile mücadele ettiklerini belirtmiştir ve bu sebeple silah ve mühimmat desteğine ihtiyaçları olduğunu söylemiştir.[10] Ayrıca bilinmesi gereken bir diğer konu ise Şengal Harekâtıdır. BBC bu konuda demiştir ki, Irak’ta Kürt yönetimine bağlı peşmergeler, PKK ve PKK ile bağlantılı Ezidi örgütü, Şengal’iIŞİD’den geri alabilmek için bu harekâtı başlatmıştır. Ancak sonuç olarak,Musul – Rakka arasındaki kritik hattı IŞİD ele geçirmiştir. Operasyonu Barzani yönetmiştir. Hatta ABD’nin hava saldırıları IŞİD’inŞengal’i işgali ile başlamıştır.[11]
[1] Suriye Gerçekleri, Irak başbakanı televizyondan halka hitap etti, 16.05.2015, http://www.suriyegercekleri.com/2015/05/16/irak-basbakani-televizyondan-halka-hitap-etti/, 29.11.2016
[2]Ibid
[3]Bilgay Duman, ,‘‘ Işid Sonrası Irak’ta Tartışmalı Yeni Aktör: HaşdiŞaabi (Halk/Millet Yığınları), ORSAM, Mayıs 2015, Rapor no: 198
[4]ORSAM ‘‘IŞİD’le Mücadelede Nereye: Musul’a Operasyon Mümkün mü?’’ 23.02.2016
[5]Ibid
[6]Ibid
[7]ORSAM,‘‘IŞİD’inKerbela Saldırısının Anlamı’’ 08.06.2016
[8] Galip Dalay, ‘‘IŞİD ile mücadelenin şekillendirdiği bölgesel Kürt siyaseti’’, Al Jazeera, 2 Mart 2015
[9] Abdullah Ağar, IŞİD ve Irak, (İstanbul: Remzi, 2015), ss.157-158
[10]BBC, ‘‘Iraklı Kürtler IŞİD’e karşı silah yardımı istiyor’’, 10 Ağustos 2014, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/08/140810_abd_isid_operasyon
[11]BBC, ’‘ Şengal harekâtı: Kürt güçleri IŞİD’inRakka – Musul hattını kesti’’, 12 Kasım 2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151112_sengal_operasyon_update
SUSTAINABLE DEVELOPMENT SOLUTIONS NETWORK(SDSN)
BY AYBÜKE AYDIN
SDSN is an organization which depends on United Nations. It was established in 2014 by Jeffrey Sachs who is president of The Earth Institute at Columbia University. Paris Climate Agreement is the founding framework agreement of UNSDSN. In 2015, 193 countries determined 17 aims about sustainable development. The aims of this article are explaining these 17 aims and enhancing awareness about sustainable development.
I believe that for a better future, we should change many attitudes in our life. But it is not possible if we do not know how we can make some differences. UNSDSN is a platform that we can increase your knowledge level. Thanks to that we can make brain storming with your team for better future and world.
I mentioned 17 aims before and these are;
- No poverty
- Zero hunger
- Good health and well-being
- Quality education
- Gender equality
- Clean water and sanitation
- Affordable and clean energy
- Decent work and economic growth
- Industry, innovation and infrastructure
- Reduced inequalities
- Sustainable cities and communities
- Responsible consumption and production
- Climate action
- Life below water
- Life on land
- Peace justice and strong institutions
- Partnership for the goals
All of these aims are connected to each other. In example, if you start a project about decreasing hunger, you should also focus on poverty. If poverty decreases, economic growth and good health and well-being are provided. Even so, I think the most crucial aim is quality education. If we achieve this, mentality of people is changes. Inquisitive, solicitous individuals are increases so that the importance of science is increases. In a society, ıf people all concern with science and art that means the number of crimes are decreases because extremism is also decreases and tolerance between people and communities are increases.
In order to achieve these aims, there are 4 universities in Turkey which depends on UNSDSN. These are, TOBB Economy and Technology University, Boğaziçi University, Koç University and Middle East Technical University. All of these universities are doing curious projects in order to enhance awareness.
Finally, I want to recommend a book in order to increase knowledge about what can we do to protect our world:
OrhanKural, Do Something For Earth
You can also find its Turkish version and its other 12 different language translate.
OWN YOUR GOALS!
AN ANALYSIS ON LEADERSHIP OF EX PRESIDENT SULEYMAN DEMIREL –
DEMİREL’İN LİDERLİK PROFİL ANALİZİ
BY AYBÜKE AYDIN
Liderlerin önceki söylemlerini belli yöntemlerle analiz ederek olaylar karşısında gelecekte nasıl davranacaklarını inceleyebiliriz. Buna Liderlik Profil Analizi(LPA) denir. Ömer Ak’ın makalesine göre Liderlik Profil Analizi yaparken temel alınan 7 ölçüt vardır. Bu 7 ölçüt üzerinden oluşturulan çeşitli alt ölçütlerle liderlik profil analizi yapılır. Bu yazının amacı Ömer Ak’ın makalesinde bahsedilen LPA yöntemlerini kullanarak Demirel’in analizini yapmaktır.
LPA ÖLÇÜTLERİ
1.Liderin olaylar üzerinde kontrol sahibi olabileceğine ilişkin inancı
Demirel ifadelerinde yaptım,ettim şeklinde fiiller kullanmak yerine yaptık,ettik şeklinde konuşmayı tercih etmiştir. Biz zamirini kullanması tüm kontrolü tekelinde birleştirmediğini göstermektedir.
2.Liderin olaylar üzerinde kontrol sahibi olma isteği
Demirel, karşısındaki kişilerin davranışlarını değiştirmeye yönelik, meydan okuyucu bir tavır takınmamaktadır.
3.Liderin bilişsel kapasitesi
Eğer bu olmuyorsa, bunun yanında gibi kullandığı ifadeler Demirel’in karşılaştırma yapabilme becerisini gösterirken; birinci-ikinci- üçüncü olarak,neticede öyle görünüyor ki gibi ifadeleri ise Demirel’in analiz yeteneğini ortaya koymaktadır.
4.Özgüven
Konuşmalarında halkının sorunlarına inmeyi başaran ve onu anladığını belirten tavrı, bu tavrı tanınarak sorunların çözümü benim imajı yaratması Demirel’in özgüvenini ortaya koymaktadır.
5.Başarı odaklılık ve ilişki odaklılık
Demirel, grup içinde ne derler tarzı ilişki odaklı bakış açısı yerine; “hedefimiz budur, şunları yaparsak bunu başarabiliriz” tarzındaki cümleleri ile başarı odaklı lider olduğunu ortaya koymaktadır.
6.Liderin iç grup önyargısı
Demirel konuşmalarında genel olarak, grup içi yüceltici kelimeleri çok sık kullanmayı tercih etmemiş, bunun yerine ülkesindeki gelişmeleri veriler ile açıklamayı tercih etmiştir
7.Liderin dışa karşı ne kadar güvensiz ve şüpheci olduğu
Demirel’in konuşmalarında dış dünya ile düşmanlıktan ziyade işbirliği ile kazan-kazan durumunun sağlanabileceği görülmektedir.
Bu aşamadan sonra Ömer Ak, makalesinde çeşitli yazılımlar ile elde ettiği verilere göre, liderin “bilgiye açıklık”, “ motivasyon” ve “siyasi engellerle başa çıkma” alt başlıkları altında, 7 maddeyi düzenlemektedir.
1.Siyasi engellerle başa çıkma
Ömer Ak makalesinde bu alt başlığı, yukarıdaki yedi maddeden, güç isteği ve etki sahibi olacağına ilişkin inancı (1. Ve 2.maddeler) ile açıklamaktadır. Demirel için baktığımızda bu iki kriterin düşük olduğu yukarıda belirtilmiştir. Bu durum onun, “engellere boyun eğen” yapısı olduğunu göstermektedir. Tekrar Ak’a göre bu, liderin işbirlikçi olduğunu, çeşitli tavizler ile orta yolu bulabileceğini göstermektedir.
2.Bilgiye açıklık
Burada ise bilişsel kapasite ve özgüven ön plana çıkar. (3. Ve 4. Maddeler) bilişsel kapasitesi ve özgüveni yüksek olan Demirel Ak’ın makalesinde “her ikisi de yüksek” kategorisinde yer aldığından “bilgiye açık” olduğu anlaşılmaktadır.
Örnek olarak, Demirel, 15 Eylül 2000 tarihli bir konuşmasında “güçlü müreffeh ve demokrat bir Türkiye 21. Yüzyıla damgasını mutlaka vuracaktır. 21.yüzyılın kalkınmış, uygar ve barışta, her türlü uluslararası faaliyetlerde önemli rol oynayan bir Türkiye olacaktır.” demiştir. Buradan anlaşıldığı gibi, sadece ben zamirini kullanarak, gelecekte inandığı başarıyı kendine has görmemektedir.( yani etki sahibi olacağına ilişkin beklentisi ve isteği düşük) Bunun yanında, Türkiye’nin belli bir zaman dilimi içinde gerçekleştirceği başarılara olan inancının tam olduğu yani özgüvenin yüksek olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı konuşmasında, “Esasen dünyanın gidişatı, bugünden görüyoruz ki, nereye varacağını bilemeyiz, ama uluslararası bir dünyadan bir küresel dünyaya gidilmektedir.” sözü ile analiz yeteneğinin yani bilişsel kapasitesinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır.
3.Motivasyon
Bu kısımda ise Ak, sorun odaklılık ve ilişki odaklılık olarak bir değerlendirme yapmaktadır. Dış aktörleri potansiyel ittifak ve işbirlikçi olarak gören Demirel’in “başkalarına karşı güvensizliği” düşük olduğu gibi “iç grup ön yargısı” da düşüktür. Örneğin 21 Eylül 2000 tarihli bir konuşmasında Demirel, “Okullara 2000-2001 öğretim yılında 1.300.000 çocuğumuz kaydedildi. Bu rakam İngiltere, Fransa ve Almanya’da okula başlayan çocukların toplamından daha fazladır. Şimdi durup düşünmek lazım. Hangi ülke %3 çoğalmayı kaldırabilir? Yani, hangi ülke her sene 1.500.000 çocuğa okul bulabilir ve 18 yaşına geldiği zaman buna iş bulabilir?” demiştir. Diğer ülkelerle yaptığı kıyaslamada yalnızca verilerle açıklama yapan Demirel’in abartılı ve süslü açıklamalardan kaçınması grup içi önyargısının düşük olduğunu göstermektedir.
Tüm bu veriler ışığında toparlamak gerekirse Demirel;
- Boyun eğen
- Bilgiye açık
- Başarı(sorun) odaklı bir liderdir. Ak’ın makalesindeki analize göre bu üç kavrama sahip olan bir lider etkilediği kitleye hakim olan bu sayede doğru kararlar alabilen “fırsatçı lider” olmaktadır.
KAYNAKÇA
AK ömer, “Liderlik Profili Analizi ve Dış Politika: Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan” Dış Politika Teorileri Bağlamında Türk Dış Politikasının Analizi, Ankara, Nobel Yayınevi
DEMİREL süleyman, 21. Yüzyıl’ın Yol Haritası: Demokrasi ve Kalkınma, ABC Basın Ajansı Tesisleri, Ankara, 2003