Share This Article
Polat Üründül – Orta Doğu Teknik Üniversitesi Doktora Adayı
Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson geçtiğimiz günlerde ülkesinde koronavirüs
kısıtlamaları sürerken, Başbakanlık Konutu’nun bahçesinde düzenlenen içkili bir partiye
katıldığını itiraf etmiş ve özür dilemişti. Konuyla ilgili tartışmaların alevlenmesinden sonra
Boris Johnson’a istifa etmesi yönünde baskılar artarken, İngiliz gazeteleri, Başbakan Boris
Johnson’ı zor günlerin beklediği konusunda hemfikir görünmektedir.
Adada Boris Johnson’ın istifaya davet edilmesi ve bunun aynı zamanda kendi partisi
içerisinde de dile getirilmesi, her şeyden önce Boris Johnson’ın liderliğine duyulan güvenin
azaldığını göstermektedir. Pandemi döneminin bazı zamanlarında İngiliz vatandaşları açık
alanlarda bile toplu olarak bir arada bulunamazken, Boris Johnson’ın iş arkadaşları
tarafından düzenlenen partilere katıldığının söylenmesi, her kesim tarafından ciddi şekilde
eleştirilmesine sebep olmaktadır. Hatta Johnson’ın tıpkı Trump’ın yaptığı gibi risk taşıdığı
durumlarda karantinaya girmeyip işlerine devam ettiği bile iddia edilmektedir.
Şimdi Boris Johnson istifa edebilir, partisi içerisinde yeni bir liderlik yarışı başlarsa
oylamayla görevden alınabilir veya hiçbir şey olmamış gibi bir sonraki seçime kadar işine
devam edebilir. Muhafazakar Parti içerisinde bir liderlik değişimi yaşanırsa ve/veya
Muhafazakarlar sonraki seçimi kaybederse Keir Starmer önderliğinde iç siyasette sosyal
demokrasi ekseninde politikalar görmek mümkündür. Ancak Boris Johnson’ın istifa
edeceğini veya seçim kaybedeceğini şimdiden öngörmek şimdiden mümkün olmayabilir.
İngilizlerin dış politika ile ilgili hedefleri değişen dünyada bir akıllı güç (ekonomi, savunma
sanayii, teknoloji, bilim…) haline gelme amacı içermektedir ve liderlik değişimi
gerçekleşmesi halinde bile bu hedeflerde bir değişiklik gerçekleşmeyecektir. Dolayısıyla
Johnson’ın görevde kalması veya istifa etmesi İngiliz dış politikasında büyük değişimlere
yol açmayabilir.
Johnson’ın bu kadar ağır şekilde eleştirilmesinin sebeplerinden biri Prens Philip’in
cenazesinden bir gün önce düzenlenen bir partiye katılmasıdır. Bu sebeple Johnson,
Kraliyet ailesine büyük önem atfeden Muhafazakarlar içinde de sert şekilde eleştirilmeye
devam etmekte ve bu da liderliğinin geleceği konusundaki soru işaretlerini arttırmaktadır.
İngilizler İkinci Dünya Savaşı sırasında bile yaşam tarzlarından bile ödün vermemişken
COVID sebebiyle pek çok yasağa uymak zorunda kalmıştır ve bu noktada Kraliçe’nin bile
belli kurallara tabi olduğu zamanlarda Başbakan’ın pek çok yasağı çiğnemesi, İngilizlerin
Başbakan’a yönelik kızgınlığını arttırmıştır.
İnsanlara AB karşıtı siyasetçiler tarafından Brexit’ten sonra İngiltere’nin çok daha iyi bir
durumda olacağı söylenmekteydi. Esasen Birleşik Krallık’ın özellikle ekonomik olarak
Brexit’e ve pandemiye rağmen pek çok ülkeden daha iyi performans göstermesine
rağmen, Brexit AB karşıtlarının iddia ettiği gibi peri masalı şeklinde gerçekleşmemiştir.
Boris Johnson da Brexit’i en ateşli şekilde savunan AB karşıtı siyasetçiler arasında yer almaktadır. Siyasetçilerin söyledikleri gerçekleşmeyince AB’den ayrılma yönünde oy
kullandığı için pişman olan insan sayısı artmıştır ve bu da Johnson’ın üzerindeki baskıyı
arttıran başka bir faktör olarak değerlendirilebilir.
Fransa ile yaşanan balıkçılık krizi, Manş Denizi’nde yaşanan göçmen faciaları, İrlanda
sorununun yeniden tartışılmaya başlanması, siyasi anlamda İngiltere’nin AB’den daha da
uzaklaşması gibi meseleler Birleşik Krallık’ın çözmesi gereken sorunlar olarak ülke
gündeminde yer almaya devam edebilir. Uzun vadede Brexit’in olumlu etkileri görülmeye
başlanabilecek olsa da, Brexit’in şu ana kadar İngiliz kamuoyunda bekleneni vermediğini
söylemek mümkündür. Söz konusu tartışmaların devam etmesi halinde Johnson’ın
üzerindeki baskı daha da büyüyecektir ancak bir liderlik değişimi veya Muhafazakarların
seçim kaybetmesi halinde gelecek günlerde odaklanması gerekilen nokta, dış politikadan
çok iç politikada gerçekleşebilecek değişimler olmalıdır.