Share This Article
ABD, Çin ve Petrol Şirketleri Arasında Afganistan ve Türkiye
Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU
hseyhanlioglu@gmail.com
Giriş
- yüzyılda Rusya ve İngiltere arasında yaşanan “I. Büyük Oyun”dan başlayarak, 1979 yılındaki Sovyetler Birliği’nin işgali, 2001 yılındaki Amerikan işgaline kadar süren ve son olarak şirketlerin ve terör örgütlerinin de katılımıyla sürmekte olan “II. Büyük Oyun”da Afganistan, ABD’nin işgali ve Çin’in dünyaya açılma politikasıyla yeniden önem kazanmıştır.
1991 yılında SSCB’nin çökmesinden sonra, Dünya piyasalarına açılmaya başlanan, Orta Asya Enerji Kaynakları için Afganistan’ın stratejik konumunun sağladığı avantajlar vurgulanarak, Uluslararası ilişkilerde son üç asırda etkin olan aktörler değişmesine rağmen, Afganistan’ın öneminin değişmediği görülmektedir.
Orta Asya-Hazar Enerji Kaynakları ve Boru Hatları Projesi
Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında çökmesinden sonra, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Kafkasya’daki devletlerin bağımsızlığını ilan etmesinden sonra bölgenin sahip olduğu zengin doğal gaz ve petrol yatakları dolayısıyla dünyanın ilgisi buraya kaymıştır. Başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere Batılı petrol şirketleri buranın önemini kavramakta gecikmemiş ve Hazar Denizi’nin yeni bir Basra Körfezi olduğunu hemen anlamışlardı.
Yapılan etüt çalışmalarına göre bölge, dünya için son derece büyük önem arz etmektedir. Buradaki kaynakların kontrol altına alınması ve kullanıma açılması için Orta Asya Petrol Boru Hatları Projesi (OAPBHP) hayata geçirilmek istenmiştir.
US News &World Report’a (2000) göre, Hazar bölgesinin petrol ve gaz kaynaklarının toplam değeri 4 trilyon dolardır. Fortune 200 listesinde yer alan önemli bir petrol şirketi olan Halliburton’un Başkanı Dick Cheney, 1998 yılında sektör yöneticilerine şöyle sesleniyordu: “Daha önce hiçbir zaman, Hazar gibi birdenbire böylesine stratejik önem kazanan bir bölge olmamıştı.”
ABD resmi yetkililerinin Aralık 2000 tarihli Afganistan Enerji Enformasyon yazısında da şunlar belirtilmiştir: “Afganistan’ın enerji bakımından önemi, Orta Asya’dan Arap Denizi’ne [1]petrol ve doğalgaz ihracatı için potansiyel geçiş rotası olmasından kaynaklanır. Afganistan üzerinden geçecek milyarlarca dolarlık petrol ve gaz ihraç hatları projeleri bulunmaktadır.”
Bu konuda ABD, AB ülkeleri, Rusya ve Pakistan, Suudi Arabistan gibi bölge güçleri anlaşmışlardı. Amaç gittikçe azalan Basra Körfezi kaynaklarının yerine ikame edilebilecek temel enerji kaynağı olan petrolün ve doğalgazın bir an önce kullanıma açılmasıdır. Petrol şirketleri, Japonya ve Batı’yı beslemek için Kafkaslar ve Orta Asya’dan petrol boru hatları inşa ederken, bu stratejik kaygılar askeri sonuçlar da doğurmaktadır. “ABD, petrolü bir güvenlik sorunu olarak görür ve onu her araçla korumak zorundayız; diğer etmenler, diğer değerler ne olursa olsun.”
Bu dönemde üretilebilir petrol ve gaz rezervlerinin aritmetik ortalaması, biri Hazar Denizi’nin güneyinde diğeri Körfez’de olmak üzere iki odaklı biçimde “stratejik enerji elipsi” çizmişlerdir. Bu elips, bilinen dünya petrol rezervlerinin yüzde 70’den fazlasını ve dünya doğal gaz rezervlerinin de yüzde 40’ından fazlasını içermektedir.
Yukarıdaki istatistiklerden de anlaşılacağı gibi bölge, Batılı petrol şirketlerinin iştahını kabartacak kadar derece zengin hidrokarbon kaynaklarına sahiptir. Hazar Bölgesi çevresindeki rakamlar son derece kesin ve en düşük tahminlerle yapılmıştır. Bu derece yüksek miktarda ve Batı için hayati önemi olan Petrol ve Doğalgaz rezervlerinin kullanımı için bir petrol boru hattına ihtiyaç duyulmuştu. Bunun için de en kestirme yol Afganistan idi. Böylece Afganistan’ın stratejik önemi yeniden ortaya çıkmış ve Dünyanın gündemine oturmuş oluyordu. Ve Büyük Oyun’un 21. yy. versiyonuna bu kez Büyük Devletlerin yanında Petrol şirketleri, adına İslamcı denilen Batı destekli terör örgütleri ve Taliban da katılıyordu.
Bridas ve Unocal Arasında Afganistan
Sovyetler Birliği sistemi içindeyken, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin petrol kaynaklarının yolları, (boru hatları, demiryolları, tanker yolları) Moskova’ya çıkmaktaydı. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ise Türk Cumhuriyetlerinin ekonomik kaynaklarını kullanmak, Rusya’dan ekonomik bağımsızlığını kazanmak için Moskova’ya çıkmayan alternatif güzergâhlar araması Afganistan’ı yeniden dünyanın gündemine sokmuştu.
Arjantin petrol şirketi Bridas, Aralık 1991 ‘de Türkmenistan’ın dev gaz sahası Devletabat’ın kuzeybatı kısmını teşkil eden Yaşlar gaz sahasında, 1993’de ise Hazar Denizi’ne yakın bölgedeki Keymir petrol sahasında arama, geliştirme ve üretim hakkını almıştır. Ülkeye ilk giren yabancı şirketlerden biri olarak, bu imtiyazları oldukça avantajlı koşullarla elde eden Bridas, Türkmenistan’da yaklaşık 400 milyon dolar yatırımın ardından, önce Keymir’de (1994) petrol keşfi ve ihracına başladı. 1995’de ise Yaşlar sahasında, tahmini rezervi 800 milyar metreküp olan yeni bir keşif yaptı.
Bridas, bu önemli potansiyele uygun pazarı aramaya başlayınca bunun ihracı için yol engeli ortaya çıkmıştır. Böylece Orta Asya Cumhuriyetlerinden petrol ve doğal gazı ihraç etmek için büyük bir petrol boru hattı yapım fikrini ilk kez Bridas ortaya atmış oluyordu. II. Büyük Oyun da bu nedenle sahnelenmeye başlanmıştır.
Daha sonra devreye girecek ve Bridas’la yasal mücadele dahil tam bir rekabete girişecek olan ABD’li petrol ve enerji devi Unocal ise, ileride değineceğimiz gibi, gaz hattına paralel olarak petrol boru hattı önerisini ABD desteği ile uygulamaya koymaya çalışacaktır.
Bridas’ın Başkanı Dr. Carlos Bulgheroni, 1994-95 arasında yaklaşık bir yılını Pakistan Başbakanı Butto ve Sapar Murat Türkmenbaşı arasında, bu projeyi kabul ettirebilmek için mekik dokuyarak geçirdi. 15 Mart 1995’de Türkmenbaşı ve Butto, Bridas’a bu hattın fizibilite etüdünü yapmak üzere yetki veren anlaşmayı imzaladılar.
Projeye göre, 1400 km uzunluğundaki ve yıllık 20 milyar metreküp gaz taşıyacak kapasitedeki boru hattı; Yaşlar sahasından başlayıp, Afganistan’dan geçerek, Pakistan’ın yurtiçi doğal gaz dağıtım hatlarının başlangıç bölgesi olan Belucistan’a ulaşacaktı.
Bulgheroni, bunun için Afganistan’daki her fraksiyonun liderleriyle tek tek görüştü. Şubat 1996’da ise, dönemin Afgan hükümetinin başında bulunan Burhanettin Rabbani ile, bu hattın inşası ve işletmesini 30 yıllığına Bridas’a veren anlaşmayı imzaladı. O dönemde görüşülen ve anlayış birliği sağlanan liderler arasında General Raşid Dostum ve Taliban da vardı. Bridas iş anlayışı açısından da profesyonel, iş yaklaşımı açısından doğru, ancak sonuçları açısından kendisine büyük darbe vuran adımı da bu süreçte ve 1995 başlarında attı. Bu denli büyük yatırım ve risk oluşturan bir bu oyunu Dünya’da ilk başlatan bu, orta ölçekli petrol şirketti oluyordu.
Taliban’ın yüksek dış finans dünyası, Petrol politikası ve Yeni Büyük Oyun’la ilk karşılaşması Carlos Bulgheroni vasıtasıyla olmuştur. İtalyan asıllı Arjantin vatandaşı Bridas’ın yönetim kurulu Başkanı olan Bulgheroni, şirketinin Türkmenistan’da imtiyaz aldığı bir çok noktada Petrol ve Doğal gaz bulduktan bunları taşıma işini mevcut Rus hatlarının dışında bir hattı düşünmeye başladığı zaman tek kazanç kapısı ve en kestirme yol olarak Afganistan kalıyordu. Ancak burası da Rusların çekilmesinden sonra tamamen savaş beylerine bağlı mahalli idareler ve merkezi bir devletin olmadığı güvensiz bir yerdi.
Belgeheroni, doğalgaz yataklarını Pakistan ve Hindistan’daki hatlarla birleştirmeyi, böylece Afganistan’da hatta Hindistan’la Pakistan arasında bile barışın sağlanmasına imkan tanıyacak altyapı bağlantılarını kurmayı hayal ediyordu.
Bulgheroni ile Pakistan Başbakanı Benazir Butto ve Türkmenistan Devlet başkanı Sapar Murat Niyazov arasında 16 Mart 1995 yılında Afganistan üzerinden geçecek bir boru hattının fizibilite çalışmasının hazırlanmasına izin veren memorandumdan sonra Pakistan Başbakanı Benazir Butto’nun eşi Asıf Zerdari de “Bu boru hattı Pakistan’ın Orta Asya’ya açılan kapısı olacak ve ona muazzam fırsatlar” diyordu.
Bridas’la birlikte ABD Petrol şirketi Unocal da aynı amaç için Orta Asya’ya girdikten sonra artık oyun devlerin savaşına dönüşecekti. Türkmenbaşı Bridas’a verdiği imtiyazları çok bularak bunları kısmaya ve paylarını düşürmeye başladı. Hatta Türkmenistan’ın Yaşlar ve Keymir bölgelerinde de büyük miktarda Petrol ve Doğalgaz çıkınca bu bölgelerde oran ve yetki kısıtlamasına giderek Uluslararası anlaşmalara aykırı olarak bu şirkete baskı yapmaya başladı. Tabii tüm bunların nedeni, Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov Washington’a ilk gezisini Temmuz 1996’ da yaptığı ziyaretle anlaşılmıştır. ABD, Kerimov’u yeni bir Arap şeyhi yapmak isteyince, o da Türkmenbaşı gibi Bridas’ı bir kenara itmiştir. Dr. Shireen Hunter “1995 sonlarında Batı ve ençok da ABD, Özbekistan’ı açıkça hem Rus hegemonyası hem de İran etkisine karşı ayakta durma gücü olan tek Devlet olarak görüyorlardı. Ve bu yüzden onu seçmişlerdi”.
UNOCAL adına devreye giren Amerikan Hükümeti’nin baskısı iyice hissedilmeye başlanması üzerine UNOCAL’ın bir üst düzey yetkilisi, “Türkmenbaşı ve Kerimov, UNOCAL ile anlaşmaya mahkûmdu. Zira Amerika ile ilişkilerini geliştirmek zorunda idi ve şunu iyi biliyordu ki Washington’un izni olmadan Afganistan’dan bir boru hattı geçemezdi” demiştir.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın önemli bir yetkilisi, Amerikan yönetiminin Türkmenistan’daki UNOCAL faaliyetlerinin arkasında olduğunu itiraf ediyor ve gerçek düşüncelerine ise şunu ilave etmeden de geçemiyordu: “Türkmenbaşı tipik bir doğulu despot. UNOCAL ile yaptığı hiç bir anlaşma bu gerçeği değiştiremeyecek”.
Batılı ve Rus uzmanlar, Türkmenistan’ın UNOCAL’ı tutmasının nedenini, “Aşkabat’taki yaygın rüşvet” olarak değerlendiriyor; Türkmenbaşı-UNOCAL anlaşmasında “masa-altı” pazarlıkların rol oynadığını dile getiriyordu. Birçok yerde arama ruhsatı iptal edilen Bridas işlerin UNOCAL’a verildiğini görünce iyice şaşırmıştı. Türkmenbaşı en önemli amacı, bir ABD şirketine imtiyaz vermekle, ABD’nin ülkesinin kalkınmasına desteğinin sağlayacağını düşünmesiydi.
21 Ekim 1995’te New York’u ziyaret eden Niyazov (Sonradan soyadını Türkmenbaşı yapmıştır) daha da ileri giderek Bridas yöneticilerinin gözleri önünde Unocal ve Suudi Delta Oil Company’le Afganistan’dan geçecek bir hattın anlaşmasını imzalayarak onlara dönerek “Niçin siz ikinci boru hattını yapmıyorsunuz?” demiştir.
Bridas, adeta şok olmuştu. Çünkü arkasında onu destekleyecek kadar güçlü bir Amerika’sı yoktu. Bridas Genel Müdürü Mario Lopez Olaciregul ise bağırarak şöyle diyordu:” Biz, burada sadece bir ülkenin kaynaklarını geliştirmeye çalışan bir petrol şirketiyiz, ama burada bambaşka bir şeyle, büyük devletlerin birbirlerini hırpaladığı “Büyük Oyun’la karşılaştık. Bridas, proje fikrini çaldığı gerekçesiyle Delta ve Unocal’ı mahkemeye verdiyse de mahkeme masraflarını ödemekten başka bir şey kazanamamıştır.
UNOCAL’ın Müdürü Robert Tudor bunun üzerine ayrıca şöyle demişti: “Bizim Rusya Problemimiz yok, sadece Afganistan problemimiz var. Anlaşma iki taraf için de kârlıdır. “Çünkü UNOCAL, daha önce Kazakistan ile yaşadığı tecrübelerden bu sefer ders alarak öncelikle Rusya’ya %10 gibi ortaklık rüşvetini vermişti ve ne olursa olsun arkasında Amerika tam destekle duruyordu. Washington yönetimi bu dönemde ISI’nin de telkinleriyle; Rusya ve İran’ın tepkisine rağmen Taliban’a uydu desteği dahil her türlü askeri yardım yapmaktaydı. Bridas ve Unocal Afganistan Büyük Oyun’una yeni katılan oyuncular olmasına rağmen çok etkili bir şekilde bölgenin yeniden şekillendirilmesinde büyük hızla yol alıyorlardı.
ABD Başkanı Bill Clinton’un Doğu Avrupa Baş Danışmanı Strobe Talbott, Temmuz 1997’de ABD’nin bölge politikasının temel kıstası olarak kabul edilecek bir konuşmasında: ”Kafkasya ve Orta Asya’da Büyük Oyun’un tekrarının başladığını ilan etmek, en azından böyle bir tahmin yürütmek moda oldu. Tabii ki bölgenin petrolle beslenen ve yağlanan itici dinamiği, büyük güçlerin rekabetini doğuracaktır. Fakat bizim amacımız eski dönemleri hatırlatan bu sonuçtan sakınmak, hatta aktif bir çaba harcayarak bunu unutturmaktır.
Ahmet Raşid’in de dediği gibi oyunun başladığını en iyi -hatta oyuncunun kendisi olarak –Talbott biliyordu. (Taliban’ın bir ay içinde bombalanması bunu gösteriyor) Talbott sözlerinin bitiminde ise ‘ülkeler içindeki ve sınırlarındaki çatışmalar kızıştırılıp alevlendirilirse, bölge terörizm için bereketli bir toprak, dini ve siyasal aşırı uçlar için sıcak bir yuva olur ve tam bir savaş için de harika bir muharebe alanına döner’ diyerek tüm aktörlere mesaj veriyordu.
Bu kadar önemli rezervlere sahip Orta Asya ve bunu taşıyacak boru hatları için Afganistan, ABD’nin, Orta Asya ve Ortadoğu petrol ve doğalgaz kaynakları üzerinde ekonomik denetim kurma stratejisinin merkezinde bulunmaktadır. ABD, ham petrolünün yüzde 51’ini, yani günde 19.5 milyon varil petrolü ithal etmektedir. ABD Enerji Enformasyon İdaresi’nin tahminlerine göre, 2020 yılında bu oran yüzde 64’e, yani günde 25.8 milyon varile çıkacak. Hazar bölgesi petrol rezervlerinin, Batı Sibirya ve Basra Körfezi’nin ardından, dünyanın üçüncü büyük rezervidir.
Önümüzdeki 15-20 yıl içinde bu bölge, Körfez petrolünü geride bırakabilecek. Hazar petrol ve gazı, bölgedeki tek hidrokarbon deposu değildir. Türkmenistan’ın Karakum Çölü, dünyanın en büyük üçüncü doğalgaz rezervine (3 trilyon metreküp) ve altı milyar varil tahmini petrol rezervine sahip. Bugünkü tahminlere göre Hazar havzası, devasa gaz kaynaklarının yanı sıra, 200 milyar varil petrol içeriyor. Bu miktarın bugünkü değeri, 4 trilyon dolar. ABD’nin enerji ihtiyacını, en az 30 yıl karşılamaya yeterlidir.
Kısacası, UNOCAL ve tabii ki ABD enerji çevreleri, sabırla bu “antiterör savaşı masalı”nın sonunu bekliyorlar. Sonuç ne olursa olsun, bu boru hattının UNOCAL tarafından yapımına yarayacak, yani ABD yoluna girecek olan petrol, şirketlerinin yararına olacak. Aynı zamanda, ABD’nin politikaları ile 2000’li yılların enerji haritasının en önemli bölümü de tamamlanmış olacak. Unocal, Afganistan için o kadar hazırlanmıştı ki, bölgede çalışacak elektrikçi, marangoz ve boru inşaatçılarını eğitmesi için Nebraska Üniversitesi’ne 500 bin Sterlin ödeme yaptı. İran, Orta Asya Cumhuriyetleri, Taliban, Taliban Karşıtları, Pakistan, Petrol şirketleri, Suudiler, Rusya, ABD arasında yaşanan curcuna öyle bir hale gelmişti ki, Kabil adeta sadece Çiçero’su eksik II. Dünya savaşı Ankara’sının casuslar savaşını hatırlatıyordu.
Reuters, ”Göründüğü kadarıyla Taliban, kesinlikle İran’ın sınırında sağlam Sünni bir tampon bölgesi yaratacak bu ülkeyi tecrit etme ve Orta Asya’nın güneyindeki ticaret yolları üzerindeki tekelini kıracak muhtemel ticaret güzergâhlarıyla boru hatlarına güvenlik sağlama politikalarına hizmet ediyordu.
Böylece petrol ve Taliban’nın yanında İran da garanti altına alınmış oluyordu. Bush ailesinin en yakın adamı Dick Cheney, boru hattı işleriyle ilgilenen Halliburton (Dick Cheney’e ait olan bu şirket Irak’ta en büyük inşaat ihalesini almıştır.) şirketinin tepesindeki kişidir. Şirketin Brown ve Root adlı yan kuruluşu ise inşaat ve petrol devi ve 100 ülkede 20 bin çalışanı vardır. Bu kuruluş, dünyanın birçok bölgesinde sondaj, enerji tesisleri ve nükleer reaktörler yapmaktadır.
Amerikan istihbaratıyla de birlikte hareket eden ve CIA operasyonlarını kamufle eden bir şirkettir. Bütün bunlar Bush ailesi ve Cheney’ in içinde bulunduğu ve dünya enerji pazarını kontrol eden şirketler yumağının bir bölümü sadece. Unocal, ABD ve Pakistan’ın desteğiyle Taliban’ın artık Afganistan’ın mutlak hakimi olduğuna kanaat getirerek Kabil’de bir büro bile açmıştı. Gerçi Taliban sonradan çetin ceviz olduğunu göstermek istemişti ama bu da Taliban’ın sonu olacaktı.
Sonuç ve Değerlendirme
Fransız iki istihbaratçı Jean-Charles Brisord ve Guillaume Daspuie, “Bin Ladin ve Yasaklanan Gerçekler” isimli kitapta, şimdiye kadar anlattıklarımızı özetliyordu: ABD’nin A ve B planları vardı. A planına göre Taliban’ın ABD’nin çıkarlarına göre ayartılması gerekiyordu. Bunu yapamazlarsa Taliban’ı devirecek ve yerine dost bir rejimi ikame edeceklerdi. 11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan Operasyonu başladığında bunun önceden planlandığını Taliban ile ABD görüşmelerine refakat eden Pakistan Hariciyesinden kıdemli Diplomat Naif Nik Fransız basınına anlatmıştır. Fransız istihbaratçılarının kalem aldığı kitaba göre Naik, “Afganistan’a komşu 6 ülke ile birlikte ABD ve Rusya’nın katılımıyla gerçekleştirilen görüşmelerde ABD Elçisi Tom Simons ”Hem Taliban’ı hem de Pakistan’ı isteklerine boyun eğilmemesi halinde tehdit ettiğini ve diğer seçeneklerin (Onları taş devrine dönecek kadar bombalamak şeklinde) devreye gireceğini ifade etmiştir.
- Afganistan, jeostratejik konumundan dolayı küresel ve bölgesel güç olmanın önemli kavşak noktalarından biridir,
- Orta Asya Enerji kaynaklarını Çin ve Hindistan’a ulaştırmak için en uygun yoldur,
- Rusya ve ABD’nin yakın markajında olan Afganistan, Rus danışmanları, yoldaşlık, terör ve uyuşturucu bahaneleriyle işgal edilmiştir. Bu işgaller sonucu toplumsal yapısı kırılan Afganistan’dan Avrupa’ya kadar insan göçü aralıksız sürmektedir,
- Orta Asya Enerji kaynaklarını ve Afganistan’daki barış sürecini, Türkiye üzerinden küresel pazara sürmek, hem Afgan halkının Türkiye’ye pozitif yaklaşımı hem de küresel barış için önemli görülmektedir,
- İşgal ve petrol şirketleri zengin ekonomik kaynaklara sahip Afganistan’da sadece kan ve gözyaşını artırmışlarsa da, Afganistan tam olarak kontrol altına alınamamıştır.
- Gelecekte de kimsenin Afganistan’ı işgalle kontrol etmesi; Savaş içerisinde yaşamaya alışmış Afgan halkı, bölgesel ve küresel dengelerden dolayı imkânsızdır,
- ABD de, İngiltere ve Rusya gibi bölgeden çekilmek zorundadır ve 21.’yy’da süren “Büyük Oyun”a, Vahan koridoru üzerinden komşu olan Çin de dâhil olmuştur,
- Orta Asya Ülkeleri, İran, Türkiye ve Pakistan arasında bir Afganistan barış masasının kurulması ve en kısa sürede seçime gidilmesi gerekmektedir.
- Afganistan’ın yeniden ihyası için D-8 kontrolünde, maddi-manevi kalkınma programı hazırlanmalıdır.
- 42 yıldır iç ve dış saldırılardan tükenmiş olan Afganistan için, tüm dış güçlerin çekilmesi ve Uluslararası saldırmazlık, tarafsızlık ve korunma garantisi (2002- Kabil Dek. daha geniş hali) statüsü verilmelidir.
Aksi takdirde Afganistan son iki asırda olduğu gibi gelecek yüzyıllarda insanlığın ve Afgan halkının enerji kaynağını tüketme yerlerinde biri olmaya devam edecek. Ve muhtemelen Çin de İngiliz, Rus ve ABD’nin zehirli bal tuzağına düşecek ki; bu da dünyanın geleceğini tehdide aday kara deliklerden biri olur.
Bu konuda eli ve gönlü temiz tek ülke Türkiye’dir. Biz de tarihimize uygun davranarak bu kardeşlerimizi bu zulümden kurtarmalıyız. Aksi takdirde Van-Diyarbakır hattından süren Afganistan menşeli kavimler göçü Marmara musilajına döner.