Share This Article
Prof. Serdar Erdurmaz
ABD ve NATO’nun muhtemel bir Rus işgaline karşı Ukrayna’yı korumak için askeri güç kullanma seçeneğini değerlendirdiği ABD, İngiltere Fransa Başkanları ve NATO Genel Sekreteri tarafından üstü örtülü bir şekilde ima edilmektedir. Açık olarak, ABD sekiz bin beş yüz askeri en üst hazırlık seviyesinde bölgeye sevk etmek üzere hazırladığını ilan etmiştir. Sorunun siyasi yollarla çözümü için her iki taraf da gerekli çabayı sarf etmekle beraber, ortaya koydukları savlardan taviz verme niyetinde olmadıkları anlaşılmaktadır.
Bu durumda Rusya’nın Ukrayna topraklarına doğru yapacağı askeri bir harekât ABD liderliğindeki NATO ülkeleri tarafından bir işgal kabul edilerek, bir takım askeri tedbirlerin alınmasını gerektirecektir. Tabiatıyla Rusya’nın yapmış olduğu harekatın güvenliğini sağlamak için Türkiye’den birtakım talepleri olacak ve belki de Türkiye topraklarını hedef alan saldırılar gerçekleşecektir.
Bilindiği gibi, Türkiye esas olarak bir NATO ülkesidir ve burada diğer bütün üye ülkeleri ilgilendiren birtakım yükümlülükleri vardır. Diğer taraftan, Ankara komşusu olan Rusya ile tarihten gelen düşmanlığı bir tarafa bırakarak, en üst düzeyde siyasi, ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmiş ve bunu muhafaza etmekte kararlı görünmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rus Devlet Başkanı Putin ile muhtelif konularda görüş alışverişini, ABD Başkanı Biden’a ulaşmaktan daha kolay bir şekilde yapmaktadır. Ancak, Putin’in şimdiye kadar uyguladığı strateji değerlendirildiğinde kendisine tehdit olarak gördüğü bir hedefe Ankara’nın haberi olmadan veya umursamadan müdahale etmekten geri durmadığını görmekteyiz. Bunu, Suriye-İdlip’te gözetleme noktalarına yapılan Rus hava saldırılarıyla 35 şehit vermemiz sonucunda, ana yolların kontrolünün kendisine yerilmesini sağlamasıyla acı bir şekilde tecrübe ettik.
Ankara bir tarafta NATO üyesi, diğer taraftan Rusya ile iyi ilişkileri sürdüren bir ülke olarak, her iki tarafı da idare eden “ne şiş yansın ne kebap” söylemine uygun bir tutumla ortamı idare edebilecek mi? Bu sorun ciddi bir şekilde değerlendirilmelidir.
Kanaatimizce Ankara’yı bu konuda zorlayan iki önemli konu vardır. Bunlardan birincisi, Rusya herhangi bir saldırıya başladığı anda Karadeniz’i Rus gölü haline getirerek muhafaza etmek için Türkiye’den boğazların NATO deniz unsurlarına kapatılmasını isteyecektir. Montrö Boğazlar sözleşmesi, herhangi bir savaş durumunda Türkiye’nin tarafsızlığı veya savaşa taraf olmasına göre kararı Ankara’ya bırakmaktadır. NATO üyesi olan Ankara’nın muhtemel bir NATO müşterek deniz harekâtında doğrudan katkıda bulunmayıp desteklemeyi taahhüt etmesi durumunda dahi, NATO harp gemilerinin özellikle Aegis sistemine dahil hava savunma sistemleri konuşlandırılmış gemileri ve bunları korumakta olan harp gemilerini geçirmesi için hem ABD ve hem de NATO’dan muazzam bir baskı görecektir. Bu durumda Rusya nasıl bir tavır takınacaktır. Bu düşünülmesi gereken önemli bir sorundur. Bununla beraber Bulgaristan ve Romanya’nın Rus Karadeniz filosuyla baş edemeyeceği değerlendirildiğinde NATO Karadeniz’de gücünü bu ülkelerin deniz kuvvetlerini takviye ederek arttırmak isteyecektir. Bu şu anlama gelmektedir. Rusya’nın Ukrayna’ya herhangi bir askeri müdahalesi Türkiye’nin bir taraftan ABD ve NATO, diğer taraftan da Rusya tarafından boğazların ABD ve NATO savaş gemilerinin geçişine açılması veya kapatılması konusunda çok güçlü bir baskı altında kalmasına neden olacaktır. Ankara bir tarafın isteği doğrultusunda karar vermek zorunda kalacaktır.
Bir diğer sorun ise, Malatya/Kürecikte ABD kontrolü altında bulunan NATO füze savunma sistemine entegre radardır. Geçen gün yapılan bir toplantıda güvenilir bir kaynak tarafında Rusya’nın nükleer silah kullanma eşiğinin oldukça düşük olduğunun ele geçirilen belgelerden anlaşıldığını ifade etmiştir. Bu radarlar atılan bir füzeyi en fazla dört saniye gibi kısa bir zamanda tespit edip, Almanya’da ki füze savunma ana merkezine iletmekte ve NATO sistemleri diğer radarlardan aldığı bilgilere göre önleyici tedbiri dakikalar seviyesinde alınmasını sağlamaktadır. Bu radarın aynı zamanda Rus uçaklarının hareketini de algılayabileceğini varsayarsak, Rusya için stratejik bir hedef olduğunu kabul etmemiz gerekir. Moskova’nın muhtemel bir saldırıda imha edeceği ilk hedeflerden birisi Kürecik radarı olarak karşımızda durmaktadır. Başkan Putin bu hedefe saldırıyı rahatlıkla yapar ve ben ABD kontrolündeki hedefe saldırdım. Amacım, Türkiye topraklarına saldırmak değildi diyerek makul bir neden sunmaya çalışabilir. Bu durumda NATO üyesi ülkelerin Ankara’ya baskısı ve Ankara’nın tutumu nasıl olacaktır?
Görüldüğü kadarıyla, Ukrayna’ya bir Rus saldırısı durumunda NATO’nun askeri karşılık verme kararı durumunda Ankara’nın tarafsız kalması istem dışı etkiler nedeniyle mümkün olamayacak şekildedir.
Ankara şimdiden bu konularda gerekli değerlendirmeleri yaparak uluslararasında girişimleri yapmalıdır. Belki de durumun farkında olarak yapıyorlardır.