Share This Article
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞININ BİRİNCİ YILINDA ALMANYA’NIN DIŞ POLİTİKASINA BİR BAKIŞ
PROF. DR. HÜSEYİN BAĞCI
Birinci yılını dolduran Rusya-Ukrayna savaşında en fazla tartışılan konulardan biri Almanya’nın dış politika tutumu ile ilgili oldu. Genelde ABD ile ingiltere’nin en baştan itibaren büyük destek verdikleri Ukrayna’ya Almanya, Alman kamuoyunda çok uzun tartışmalardan sonra tutumunda değişiklik yapma yoluna gitti. Almanların ‘’çok tartış ama doğru karar ver’’ prensipleri çerçevesinde Sosyal Demokrat, Yeşiller ve Hür Demokratlardan oluşan ve 1949 dan beri ilk defa üç partiden oluşan koalisyon hükümetinin iktidara gelmelerinden 5 ay sonra karşılaştığı bu savaş Alman siyasetinde şüphesiz bir dönüm noktası olmuştur. Şansölye Olaf Scholz’un Zeitenwende isimli Rusya’nın saldırısından bir kaç gün sonra yaptığı tarihi önemdeki konuşması bir yandan Alman siyasetini değiştirirken, diğer yandan da, Avrupa’daki dengeleri yeniden tartışma konusu eden bir gelişmenin işaretlerini taşıyordu.
Almanya’da özellikle kamuoyunun yüzbinlerce Ukraynalının mülteci olarak gelmelerini bir yandan doğal bir süreç olarak kabul ederken, diğer taraftan Alman Hükümetinin Ukrayna’ya askeri yardım konusunda temkinli davranması ve SPD Genel Sekreterinin isterlerse ‘’5000 çelik başlık ‘’göndeririz şeklinde, işi birazda alaya alan açıklaması Ukrayna’nın Berlin Büyükelçisini çileden çıkartıyordu. Nitekim bugün Dışişleri bakan yardımcısı olan Büyükelçi Melnik Alman kamuoyunu ikna etme konusunda yoğun kamu diplomasisi çalışmalarına başlarken, bir Büyükelçinin kullanmaması gereken dili kullanarak işin vehametini özellikle Alman toplumuna basın yayın ve diğer kamuouyunun ilgisini çeken tüm kanalları kullanarak anlatmaya çalıştı. Büyükelçi Melnik ‘’istenmeyen kişi’’ ilan edilmese de Sonbaharda görevini bırakmak zorunda kalmıştı.
Almanya’nın ABD ve NATO ile zaman içerisinde evrilen ‘’Ukrayna’ya her çeşit yardımda sınır yok’’ politikasına uyum sağlaması oldukça zaman aldı. Bir önceki Almanya Savunma Bakanının yılbaşı gecesi yaptığı bir vidoe açıklaması istifasına yol açarken , Koalisyon Hükümeti ilk kabine değişikliğini yaşıyordu.
Yeni Savunma Bakanı Boris Pistorius geçen hafta içinde Almanya’ çok izlenen tartışma programlarından biri Markus Lanz Talk ‘da Almanya’nın savunma politikalarını anlattı. Özellikle Ukrayna’ya gönderilmesi söz konusu olan Leopard tankları ile ilgili olarak, Almanya’nın tank gönderme kararının NATO ittifakının ortak bir kararı olduğunu söyledi. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının Hür Dünyaya yönelik bir saldırı olduğunu ve bunun Almanya için kabul edilemez olduğunu vurguladı. Bununla beraber Almanya’nın ‘’savaşın taraflarından biri olmayacağının’’ altını özellikle çizerek, Ukrayna’ya desteğin yinede askeri ve mali anlamda devam etmesi gerektiğini söyledi. Bunun anlamı biz bu konuda temkinliyiz demektir. Fakat Koalisyonun Yeşiller Partisinden olan Dışişleri Bakanı Baerbock ise önceden ‘’biz savaşın tarafıyız’’ demişti, Kiev’e yaptığı ziyaret sonrasında. Burada kelimelerin kullanım biçimleri çok önemlidir. ‘’Savaşın parçası olmak’ (Kriegsbeteiligung) ile Savaşmak (Kriegführen) Alman dilinde iki ayrı anlama işaret eder. Savunma Bakanı Pistorius , ‘’biz yalnız hareket etmiyoruz ,NATO ile birlikte hareket ediyoruz’’ derken, Rusya ile doğrudan bir çatışmaya girme niyetinde olmadıklarını anlatıyordu. Özellikle Ukrayna’nın talep ettiği fosfor bombaları ve savaş uçakları konusunda Almanya’nı pek istekli olmadığı bilinmektedir. Savunma Bakanı Pistorius, Almanya’nın fosfor bombası üretmediği için vermeyeceğini ama panzer ve hava savunma sistemlerini verme konusunda zorluk olmadığını söyledi. Uçak konusunda ise Almanya’nın uçağı olmadığı için veremeyeceklerini vurguladı. Fakat bir açık kapı bırakarak, diğer İttifak üyelerini tutumlarına göre kararlarını gözden geçirebileceklerini söyledi.Özellikle Rusya’nın Ukrayna saldırısının ‘’Güçlünün Hukuku, Hukuku ortadan kaldırmaması gerektiğini (Das Recht des Starken darf nicht das Recht brechen) vurguladı. Bunun siyasi tercümesi, Rusya’nın bu saldırısının bir Uluslararası Norm haline dönüşmemesi gerektiğidir.
Amerikan Kongresindeki Cumhuriyetçi üyelerin Rusya ile savaşmayacaklarını beyan eden açıklamaları ile ilgili olarak ise Pistorius, Biden sonrasında da, gelecek olan yeni Başkanın NATO’yu terkedemeyeciğ görüşünde olup, eski Başkan Donald Trump’ın NATO ile ilgili açıklamalarına ise, ‘’Trump çok şeyi , üstünde fazla düşünmeden söylediği için’’ ciddiye almamız gerekmiyor derken, aslında Amerikan askerlerinin olmadığı bir savaş alanına giden ilk ABD Başkanı olan Biden’e büyük saygı duyduğunu ifade etti.Biden’in Kiev ve Polonya’da yaptığı açıklamalar ise ABD’nin bu bölgede kalıcı olmaya niyetli olduğunu gösterdi. Rusya’nın Ukrayna’da T-72 tankları vardır ve bunlar eski model tanklardır. Bu anlamda toplam 300 Panzer isteyen Ukrayna’ya bu kadar tankın en kısa sürede gönderilmesi beklenmektedir. Şüphesiz Ukrayna’nın dayanma gücü bunula daha fazla artacaktır.
Almanya’da Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın bitmesini öneren die Linke Partisinin Alman televizyonlarındaki en sert tartışmaların vazgeçilmez ismi olan Sarah Wagenknecht’in başını çektiği bir grup enteleküelin başlattığı hareketin pek fazla rağbet görmediği öneriler dizisi , Rusya’nın Alman toplumunun gözünde güven kaybnaı devam ettiği görülmektedir.Bu arada Çin Devlet Başkanı Xi Pinden sonraki en güçlü ikinci adamı Wan Yi ‘nin geçen hafta Münih Güvenlik Konferansında önerdiği barış planı önerisi dün Kremlin’den yapılan açıklama ile reddedilmiştir. Rusya ile Ukrayna arasında bir barış müzaekeresi bugün için söz konusu değildir.
Almanya Savunma Bakanı olmanın hiçte kolay olmadığını ‘’Scheiss job’’ (iki ucu pisli değnek) olarak niteleyen Pistorius, Almanya’nın kendini savunabileceğini ama NATO içinde olmanın doğal olarak bir güvenlik şemsiyesi sunduğunu vurguladı Markus Lanz’ın çok izlenen programında. Rusya Devlet başkanı Vladimir Putin’in geçen hafta yaptığı konuşmasında savaşı uzatmak isteğini kanısına kapılan Savunma Bakanı, Çin Rusya’ya silah verirmi sorusuna ise şimdilik cevap vermemeyi tercih etti.
Almanya’nın Şansölyesi olarak Olaf Scholz’un 23 Şubat tarihinde Maybrit Illner’in ZDF televizyonundaki programında misafir olduğu röportaj ise Almanya’nın politikalarının ne olduğunu ve olacağını Rusya –Ukrayna savaşının birinci yılı biterken anlattıklarının siyasi analizini söyle yapabiliriz.
Scholz’a göre, AB’nin en büyük ve dünyanın beşinci büyük ekonomisi olarak Almanya bu savaştan güçlenerek çıkacaktır. Almanya’nın NATO üyesi ülkeler ile birlikte hareket ederek, Ukrayna’nın desteklenmesinin ve Rusya’nın bu savaşı kazanmaması gerektiği yaklaşımına büyük katkı sunmuştur.Özellikle ABD ile birlikte hareket etmenin Almanya’nın çıkarlarına uygun olduğunu ve Almanya’nın hiç bir zaman tek başına (Alleingang) hareket etmeyeceğinin altını çizerken, Doğu ülkelerinin, başta Polonya olmak üzere, Almanya’nın Rusya politikalarını eleştirdiklerini ama bu eleştiriyi yaparlarken unuttukları noktanın, Almanya’nın ABD ve İngiltere ile birlikte hareket ettiğini görmezden gelmeleridir dediğini vurgulamak gerekir.
Çin’in hiç bir şekilde Rusya’ya silah vermemesi görüşünde olan Scholz Pekin’e yaptığı ziyarette buna özellikle vurgu yaptığını belirtti. Çünkü Çin de biliyor ki, diye devam eden Şansölye Scholz, Rusya’nın bu saldırısı özgürlüğe karşı yapılan bir saldırıdır ve ‘’sınırları değiştirmek bu kadar kolay olmamalıdır’’ görüşündedir. Şansölye Scholz ayrıca ‘’herkesin uluslararası düzene’’ uyması gerektiği kanısında olup, Rusya’nın bu konuda uluslararası düzeni ihlal ettini savunmaktadır. Bir süre önce Foreign Affairs dergisinde yayınlanan ZEITENWENDE isimli makalesinin yarattığı etkinin bilincinde olarak Olaf Scholz, Avrupa’da ve dünyada artık her şeyin 24 Şubat 2022 öncesinden farklı olacağını ,Maybrit Illner’in sorusuna cevap olarak vererek, Rusya’nın tek taraflı olarak müzakereleri kabul edeceğini, yani Kırım, Donbass gibi bölgelerden çekilmeyeceğini söyledi.Almanya’nın Rusya’nın bu tutumunu ise hiç bir şekilde kabul etmeyeceğinin altını çizdi. Bir başka ifade ile Putin’in geçen haftaki konuşmasında Batı ile ‘’topyekün’’ savaş yaklaşımında Batının yanında yer alacağını beyan ediyordu.
Almanya’nın başta enerji olmak üzere bu kışı geçirmek için 300 milyar Avro ayırdığını, bunun 200 milyarının harcandığını ama aynı zamanda Almanya Savunma bütçesine özel olarak 100 milyar Avro ek bütçe kattıklarını söylerken Scholz, aslında Almanya’nın nasıl ve niçin bu savaştan güçlü çıkacağını tam olarak anlatmadı.
Sonuç olarak, İngiliz akademisyen Timoth Garton Ash’ın literatüre kazandırdığı ‘’Scholzen’’ kelimesi, (Scholz usülü politika yapımı) şimdi sık kullanılan bir kavram oldu. Özellikle Almanya’nın dış ve güvenlik politikalarında bazen Savunma ve Dışişleri Bakanlarının farklı yorumlara neden olacak ve bir uyumsuzluk olarak görülebilecek açıklamalarına sakin bir şekilde ‘’son kararı Şansölye verir’’ cevabı Scholz’un Alman Anayasasındaki icraatın başı Şansölyedir prensibinin geçerli olduğunu hatırlatması bakımından önemlidir.
Savaşın birinci yılında Almanya diğer AB ülkelerinden farklı olarak ilk başlarda Rusya ile dengeyi korumaya çalışmasına rağmen bugün için ABD ile ‘’siyam ikizi ‘’gibi hareket etmektedir. Bu politikada şüphesiz en çok ABD Başkanı Biden’ın hoşuna gitmektedir. Almanya Avrupa’nın ortasındaki jeopolitik konumunun yanı sıra, ekonomik gücünü koruyan ve Rusya ile tüm yaşanan gerginliklere rağmen, Rusya’nın bir Avrupa devleti olduğunu söylemektedir. Ukrayna’nın Almanya’nın desteğini alması Münih Güvenlik Konferansına çevrim içi bağlanan Ukrayna Devlet başkanı Zelensky’nin ‘’Olaf özellikle sana çok teşekkür ediyorum’’ cümlelerini söylerken, Almanya’nın ilk başlardaki tereddütlü politikasının sona erdiğininde bir kanıtı idi. Savaşın birinci yılında Almanya tarafını seçmekte beis görmemiş görünmektedir. Maybritt Illner’in bir yıl sonra yine burada ‘’bitmemiş bir savaşımı, yoksa bir barış sürecinimi konuşacağız’’ sorusuna gülümseyerek göreceğiz demesi, Rusya’nın politikalarına bağlı olacaktır. Günün sonunda Almanya Rusya ile bir şekilde ilişkilerine devam edecektir. Fakat bir yıl sonra daha güçlü bir Zelensky beklentisi Almanya kamuoyunda daha fazladır. Her durumda Almanya özgür dünyanın özgürlüğünü koruması için Ukrayna’ya yardımcı olmanın olmazsa olmaz koşulu olduğunun bilincinde bir politika yapmaktadır. Bu konuda tereddüt yoktur.