Share This Article
ABD-Ukrayna Maden Anlaşması
Turgut Kerem Tuncel, PhD
ABD ve Ukrayna tarafından bir süredir müzakere edilmekte olan “maden anlaşması” 30 Nisan’da Washington’da imzalandı. Ukrayna parlamentosunun onayından sonra yürürlüğe girecek bu anlaşma temelinde iki taraf, Ukrayna’daki madencilik sektöründeki yeni yatırımları birlikte yönetmeye başlayacaklar.
Güvenlik Garantileri için Ekonomik Saikler
Ukrayna-Rusya savaşının gidişatı, bu anlaşmanın yaklaşık dokuz ay önce gündeme gelmesine neden olan şeydir. 2023’ün Haziran ayından başlayan Ukrayna’nın Rusya’ya karşı saldırısı Aralık ayında büyük bir başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra Ukrayna’ya sağlanan mali ve askeri destek Batı’daki kimi çevrelerce daha yüksek sesle sorgulanmaya başlandı. Bu eğilimin bir devamı olarak, ABD’deki 2024 başkanlık seçimleri sürecinde Donald Trump, Biden yönetiminin Ukrayna politikasını yerden yere vuran bir söylem benimsedi. Zamanla seçimin favorisi olduğu anlaşılan Trump’ın kendi iktidarında Amerikan vergi mükelleflerinin paralarının mümkün olmayan Ukrayna’nın zaferi için, ABD’ye fayda sağlamayacak şekilde harcanmasına izin vermeyeceği gibi açıklamaları Kyiv’i oldukça huzursuz etti.
Böyle bir ortamda, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskiy Eylül 2024’te Amerika’ya yaptığı ziyaret sırasında “stratejik ortaklar” olan Ukrayna ve ABD’nin ülkesindeki madencilik sektörüne birlikte yatırım yapmalarını öngören bir öneriyi Washington’daki muhataplarına iletti. Bu öneriyi sunarken Zelenskiy’nin amacı, ABD’nin müstakbel başkanı Trump’a Ukrayna’yı askeri açıdan desteklemeye devam etmesi için ekonomik bir saik sunmaktı.
Trump’ın ABD’de başkanlık seçimlerini kazanıp 20 Ocak 2025’te göreve başlamasından sonra Zelenskiy’nin 28 Şubat’taki ABD ziyareti esnasında “maden anlaşması”nın imzalanacağı beklentisi oldukça yüksekti. Ne var ki, Beyaz Saray’da Zelenskiy ile Trump ve yardımcısı Vance arasında absürt sahnelerin yaşandığı toplantıda bu beklenti gerçekleşmedi.
Kyiv ve Washington arasındaki uyuşmazlığın üç temel nedeninden biri, ABD’nin Rusya-Ukrayna savaşının başlandığı Şubat 2022’den beri Ukrayna’ya sağladığı askeri desteğin parasal tutarı olduğunu iddia ettiği 530 milyar Doların –ki gerçek tutarın bunun yarısı kadar olduğu düşünülmektedir – Ukrayna’daki madencilik faaliyetlerinden elde edilecek gelirle geri ödenmesi talebinde bulunması, Ukrayna’nın ise buna yanaşmamasıdır. Buna ek olarak Trump, Kyiv’in “maden anlaşması” fikrini ortaya atmasının esas nedeni olan ABD’nin Ukrayna’ya “güvenlik garantileri” vermesi talebini reddetmiştir. Üçüncü olarak, Washington’un Ukrayna’daki tüm madenlerin ve maden işletme haklarının kendine devredilmesi talebi, Kyiv tarafından kabul edilmemiştir. Zelenskiy’nin bu talebe karşı “ülkemi/devletimi satamam” şeklinde tepki gösterdiği basına yansımıştır.
Bu fiyasko niteliğindeki görüşmede ortaya çıkan ayrılıklara rağmen, taraflar arasındaki görüşmeler devam etti ve en nihayetinde 30 Nisan’da “maden anlaşması” imzalandı.
“Maden Anlaşması”nın İçeriği
“Maden anlaşması”nın esasını, oluşturulacak “ABD-Ukrayna Yeniden İnşa-Yapılandırma Yatırım Fonu” (United States-Ukraine Reconstruction Investment Fund) aracılığıyla Ukrayna’da madencilik sektörüne yapılacak yatırımların Ukrayna ve ABD tarafından birlikte yönetilmesi, elde edilecek karın paylaşılması ve madencilik sektöründe Amerikalı şirketlere imtiyazlar tanınması oluşturmaktadır.
Bu esas üzerinde, anlaşmaya dair dikkat çeken hususlar şunlardır:
– Anlaşma yalnızca anlaşmadan sonra yapılacak madencilik yatırımlarını kapsamaktadır. Anlaşma öncesinde hâlihazırda var olan işletmeler anlaşmanın kapsamı dışındadır. Dolayısıyla, Naftogaz and Ukrnafta gibi büyük doğalgaz ve petrol projeleri ABD-Ukrayna ortak yönetimine girmeyecektir.
– Anlaşma aralarında kritik hammadde ve nadir toprak minerallerinin olduğu elli beş mineralin yanında doğalgaz ve petrol gibi hidrokarbon kaynaklarını ve “ilgili altyapı geliştirme” projelerini de kapsamaktadır.
– Oluşturulacak Fon, ABD ve Ukrayna taraflarınca yüzde elli ortaklıkla yönetilecektir. Fon’un yönetiminde tarafların eşit karar hakkı olacaktır. Taraflar Fon’a eşit miktarda kaynak aktaracak, yapılan yatırımlardan elde edilen geliri eşit şekilde paylaşılacaktır.
– Ukrayna’nın kendi toprakları ve suları üzerinde tam egemenliği olacaktır. Nereden hangi maden veya kaynağın çıkarılacağına dair son söz Kyiv’in olacaktır. Ancak, Fon’un yüzde elli ortaklıkla yönetilecek olması nedeniyle, egemenliğinde olan kaynakların hangilerine, nasıl, ne kadar yatırım yapılacağına Kyiv tek başına karar veremeyecek, bunlara kendi kararıyla kendi istediği gibi yatırım yapıp işletemeyecektir.
– Ukrayna, ortak işletilen madenlerden elde ettiği kazancın yarısını kendi katkısı olarak Fon’a devredecektir. ABD, Fon’a ilk başta doğrudan kaynak sağlayacaktır.
– Gelecekte Fon, elde ettiği gelirlerle kendi kendini finanse eden bir hale gelecektir.
– ABD’nin anlaşmadan sonra Ukrayna’ya yapacağı her tür mali ve askeri destek (askeri eğitimler dâhil), Fon’a ABD’nin aktardığı kaynak olarak kabul edilecektir. Yani, anlaşmadan sonra ABD’den Ukrayna’ya aktarılan kaynaklar karşılıksız yardım veya hibe değil, yatırım niteliğinde olacaktır.
– Ukrayna’daki madencilik sektörü üçüncü aktörlere kapatılmayacak ancak ABD’li şirketlere imtiyaz tanınacaktır. Anlaşma sonrasında, Ukrayna’da madencilik alanında yatırım yapmak isteyen üçüncü aktörlere ABD’li şirketlere sunulandan daha avantajlı şartlar sunulamayacaktır. Üçüncü aktörler yatırım yapmak istediklerinde, bu talepleri Fon tarafından değerlendirilecek, ABD tarafı bu yatırımların kendi şirketleri tarafından yapılmasını isterse bunlara öncelik tanınacaktır.
– ABD’ye tanınan imtiyaz, Ukrayna’nın Avrupa Birliği üyeliği için yapması gereken ekonomik düzenlemeler ile çelişkili durumlar yaratırsa, Ukrayna ve ABD, konuyu “iyi niyet” çerçevesinde müzakere edecektir.
– Tanınan imtiyazlar çerçevesinde ABD, çıkarılan madenleri satın almak isterse önceliği olacak, bunun yanında satın almama hakkı da olacak, ayrıca madenlerin kime satılacağı hakkında karar yetkisine sahip olacaktır.
– ABD, Ukrayna’daki madencilik sektörüne yatırım yapmak konusunda taahhütte bulunmamıştır. ABD yatırımları tamamen ekonomik akıl tarafından, pazar ekonomisi dinamikleri ve kar olasılığı tarafından belirlenecektir. Yani, ABD’nin Ukrayna’ya hiçbir yatırım yapmama olasılığı da teorik olarak mevcuttur.
– Ukrayna, Fon’un elde edeceği gelirin tümünün ilk on sene boyunca yeniden Ukrayna’daki madencilik sektörüne yatırım olarak kullanılmasını, ilk on sene sonrasında tarafların isterlerse elde ettikleri geliri başka alanlarda değerlendirmelerini talep etmektedir. Bu husus, ileride karara bağlanacaktır.
– Ukrayna, yapılan anlaşmanın dünyaya Ukrayna’nın yabancı yatırımlara açık olduğunu göstermesini ve yabancı yatırımcıları ülkede yatırım yapma konusunda teşvik edeceğini ummaktadır.
–İleri tarihlerde ABD’li şirketler isterlerse, serbest pazar ekonomisi işleyişi çerçevesinde yürütülen müzakereler sonrasında Ukrayna’daki madenleri satın alabileceklerdir.
– Ukrayna-Rusya savaşı bağlamında “Rus savaş makinesini” finanse eden veya destek olan hiçbir devlet veya aktör Ukrayna’nın yeniden imarı sürecinden faydalanamayacaktır.
– Anlaşmanın geçerlilik süresine dair herhangi bir sınır konulmamıştır.
Kim Ne Kazandı?
Sonuç olarak bu anlaşmayla birlikte ABD bazı maksimalist taleplerinden vaz geçmiştir. ABD, Ukrayna’ya daha önce yaptığı askeri yardımların madenler yoluyla geri ödenmesi talebini geri çekmiştir.
ABD’nin başlardaki ısrarının aksine, Ukrayna yeraltı zenginliklerini ABD’ye devretmeyecek, bunlar üzerindeki egemen haklarını sürdürecektir.
Var olan koşullarda, Ukrayna’nın madencilik sektörüne yatırım için kaynak aktarma imkânı söz konusu değildir. Bu nedenle, Kyiv’in diğer sektörlerde olduğu gibi bu sektörde de yabancı yatırıma ihtiyacı vardır. Bu açıdan bakıldığında anlaşma sayesinde Kyiv’in madencilik sektörünü geliştirmek için güçlü bir ortak edindiği söylenebilir. Ukrayna’da elde edilen gelirin yeniden Ukrayna’da yatırıma dönüştürülmesi, Ukrayna için olumlu bir düzenleme olacaktır.
Ukrayna açısında olumlu sayılabilecek bu hususların yanında, madalyonun daha karanlık bir başka yüzü de vardır.
Madenlerin yüzde elli ortaklıkla işletilecek olması, Ukrayna’nın egemen haklarının teorik düzeyde kalacak olduğuna işaret etmektedir. Fiiliyatta ABD, Ukrayna’daki madencilik sektörünü kontrol eden bir aktör haline gelecektir.
Gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde ABD, tanınan imtiyazlar sayesinde, Ukrayna’daki madencilik sektöründe, olası rakiplerini baştan elemiş, bir tekel haline gelmiştir. Her ne kadar Kyiv bu anlaşmanın ülkesine yabancı yatırımcı çekmek konusunda olumlu sonuçları olacağını düşünse de, en azından madencilikle alakalı sektörlerde bunun aksi bir durumun ortaya çıkma olasılığı az değildir. Ukrayna’nın AB üyeliği süreci kapsamında sektöre ilişkin yapılabileceği belirtilen müzakerelerin ucu açıktır ve sonucunun ne olacağı bilinemeyecektir.
Çıkarılan stratejik öneme sahip kritik hammadde ve nadir toprak minerallerinin satışı konusunda ABD’nin karar yetkisine sahip olması, Ukrayna’nın bunların satışı yoluyla üçüncü aktörlerle stratejik ilişki geliştirmesi önünde bir engel olacaktır; Ukrayna, stratejik öneme sahip kaynaklarını kullanarak farklı aktörlerle stratejik ilişkiler kurmakta serbest olmayacaktır.
Bu anlaşmayla, Ukrayna ve ABD arasında, ABD lehine derin bir bağımlılık ilişkisi oluşmuştur. Eşit yatırım şartı nedeniyle, ABD’nin yaptığı her “yardım”da, Fon’a eşit kaynak aktarmak durumunda olan Ukrayna, Fon’a – dolayısıyla ABD’ye- borçlanmış olacaktır. Ayrıca, ABD yalnızca bir süre Fon’a doğrudan kaynak aktaracak, sonraki süreçte Fon kendi kendini finanse ederken, ABD’nin elde edilen gelirin %50’sine sahip olmaya devam edecektir. Bu bağlamda, ABD uzun vadede masrafsız bir gelir kapısına sahip olmuştur. Ayrıca, Ukrayna’ya yapacağı askeri “yardımlar” yoluyla Rusya üzerinde kuracağı baskıyı bedavaya, hatta karlı bir yatırıma dönüştürmüştür.
Güncel konjonktür içinde Ukrayna için belki de en önemli sorun, Kyiv’in “maden anlaşması” fikrini ortaya koymasındaki esas maksadı olan “güvenlik garantileri”ni bu anlaşmayla elde edememiş olmasıdır. Bu durumda Ukrayna ancak ABD’nin yatırımlarını korumak amacıyla Ukrayna’nın güvenliği konusunda hassas davranacağı beklentisi içinde olabilecektir.
İşin doğrusu, “iş bitirici tüccar” Trump, Kyiv’le yaptığı pazarlıktan oldukça karlı çıkmıştır. Kyiv ise ülkesinin en büyük zenginliklerinden biri üzerindeki kontrolünü, esas istediği şeyi – “güvenlik garantileri”ni – alamadan kaybetmiştir. Bundan sonra Kyiv’e kalan şey Washington’un “dostluk ve desteğini” ummaya devam etmektir.
……………
Kısa Bio
Turgut Kerem Tuncel, PhD
2001-2009 yılları arasında Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümlerinde araştırma görevlisi olarak çalışan Dr. Turgut Kerem Tuncel, 2014 yılında Università degli Studi di Trento Sosyoloji ve Sosyal Araştırmalar Doktora Programın’dan Doktora derecisini aldı. 2015-2025 yılları arasında Ankara’da faaliyet gösteren Avrasya İncelemeleri Merkezi’nde Kıdemli Analist sıfatıyla Avrasya jeopolitiği üzerine çalışmalarına devam ederken “Uluslararası Suçlar ve Tarih” ve “Avrasya Dünyası” dergilerinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğünü sürdürdü. “Armenian Diaspora: Diaspora, State and the Imagination of the Republic of Armenia” başlıklı kitabı 2014 yılında yayınlanan Dr. Tuncel’in, Gürcistan’daki Müslüman azınlıklar ve Ukrayna’daki toplumsal ve siyasal dönüşüm ve dinamikleri incelediği çalışmaları farklı kitaplarda yer almıştır. Geniş Karadeniz Bölgesi, Doğu Avrupa, Güney Kafkasya ve Orta Asya’daki siyasal gelişmelerle ilgili çok sayıda yorum ve analiz yazısı Türk ve yabancı mecralarda yayımlanmıştır.